Frankfurt Notları (23): Yüzde 55 İyi de Yüzde 65 Kötü mü? Mali Kural Tartışmaları Üzerine…

 

Mali kurallar, hükümetlerin bütçe politikalarını disipline etmek ve kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla belirlenen yasal veya kurumsal düzenlemelerdir. Bu kurallar, hükümetlerin kamu harcamalarını, borçlanma sınırlarını, bütçe açıklarını veya kamu gelirlerini yönetme biçimini açıkça tanımlayarak bütçe politikasına şeffaflık ve öngörülebilirlik kazandırır.

Mali kurallar, doğru tasarlandığında ve esnek biçimde uygulandığında, ekonomik istikrarı destekleyebilir ve uzun vadeli sürdürülebilirliği artırabilir. Ancak aşırı katı veya yanlış uygulanmaları halinde, ekonomik politika araçlarını kısıtlayarak ekonomik istikrarı riske atabilirler. Bu nedenle mali kuralların, ekonomik şartlara göre ayarlanabilir ve şeffaf denetim mekanizmaları ile desteklenmesi önemlidir.

Almanya Borç Freni; Sıkı… Daha Sıkı…

Avrupa Birliği'nin ekonomik istikrarını sağlamak amacıyla belirlenen Maastricht Kriterleri, üye ülkelerin ekonomik performansını belirli sınırlar içinde tutmayı hedefleyen önemli mali kurallar setidir. Bu çerçevede, bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYİH) oranının %3'ü geçmemesi, toplam kamu borcunun GSYİH'ye oranının %60'ı aşmaması hedeflenir.

Avrupa Birliği'nin Maastricht Kriterlerini daha da sıkılaştırıcı bir unsur olarak   2009 yılında Alman Anayasasına eklenmiş ek bir mali kural vardır; borç freni / Schuldenbremse. Bu düzenleme ile; Federal hükümet için GSYİH'nın %0,35'i kadar, eyaletler için ise sıfır yapısal açıkhedefi belirlenmiştir.

Yapısal açık, ekonomik konjonktürden bağımsız, sıfır açığı ifade etmektedir. Borç freninde, olağanüstü durumlar istisnası olarak, doğal afetler veya olağanüstü ekonomik kriz gibi durumlarda, bu sınırlamadan geçici olarak sapılabilmektedir ancak bu durumun gerekçelendirilmesi ve krizin sona ermesiyle birlikte kurallara geri dönülmesi gerekir. Ve en önemlisi, borç freninden sapma kararları Federal Meclis (Bundestag) tarafından onaylanmalıdır.

Yapısal bütçe açığı, sert bir düzenlemedir ve devlet bütçesinde oluşan açığın ekonomik konjonktürden bağımsız olarak ortaya çıkan kısmını ifade eder. Diğer bir ifadeyle, ekonominin durgunluk veya genişleme dönemlerinden etkilenmeyen, kalıcı nitelikteki bütçe açığıdır. Örneğin, bir ülkede ekonomik büyümenin düşük olduğu ya da kriz yaşandığı dönemlerde bütçe açığı doğal olarak artar; çünkü devlet gelirleri azalır, sosyal harcamalar artar. Ancak yapısal açık, bu geçici ekonomik dalgalanmalardan arındırılmış açığı gösterir.

Almanya, yapısal bütçe açığına sınırlamalar getirerek, ekonominin genel durumundan bağımsız olarak bütçe disiplinini güvence altına almayı hedeflemiştir. Zira tarihte yaşanılan bazı olumsuzluklar ve acı tecrübeler bu yöntemi benimsemeye teşvik etmiştir.

Ancak son dönemde, büyüyemeyen ve yapısal bazı kısıtlarla karşılaşan Almanya ekonomisini canlandırmak maksadıyla özellikle savunma ve altyapı harcamalarının artırılması gerekliliği ve bu kuralın esnetilmesi tartışmaları gündeme gelmiştir.

Anayasa Değişikliği ve Özel Fon Oluşturulması

18 Mart 2025 tarihinde de Alman Federal Meclisi (Bundestag), Anayasada yapılan değişiklikle savunma ve altyapı harcamaları için rekor seviyede borçlanmanın önünü açan bir tasarıyı onaylamıştır. Bu değişiklikle, savunma harcamaları GSYİH'nin %1'inin üzerine çıkarılarak 2009'da Anayasaya eklenen borç freni kısıtlamaları devre dışı bırakılmıştır. Ayrıca, önümüzdeki on yıl içinde altyapı projelerine finansman sağlamak için 500 milyar euro değerinde özel bir fon oluşturulmasına da karar verilmiştir.

Borç Freninde Esneme Maastricht Kriterlerinin Tartışılmasına Neden Olabilir mi?

COVID-19 pandemisi ve ardından yaşanan ekonomik dalgalanmalar, mali kuralların ve kriz dönemlerinde kamu harcamalarının esnekliğinin sorgulanmasına neden olmuştu. Bütçe disiplini konusunda çok hassas olan ve Maastricht Kriterleri konusunda yapılan eleştirileri göğüsleyerek devamında ısrarcı olan Almanya’ya, "borç freni” değişiklikleri sonrasında Avrupa Birliği denkleminde de değişim ve dönüşüm baskısı gelip gelmeyeceği merak konusu doğrusu.   

Pandemi sonrası bu kuralların varlığı ve niteliği sorgulanır hale gelmişti zaten. Aşağıda yer alan tablodan görüleceği üzere ekonomik toparlanma ve yatırım ihtiyaçları, bu kriterlerin katı şekilde uygulanmasının sürdürülebilir olmadığı görüşünü güçlendiriyor. Almanya'daki borç freni tartışmaları, hedefleri tutturmakta zorlanan diğer ülkelerin de Maastricht kriterlerinin gevşetilerek daha esnek hale getirilmesi yönündeki talepleri de artırması muhtemel görünüyor.
 
AB Ülkelerinin Maastricht Kriterlerine Uyum (!) Durumu
Aşağıdaki tabloda son açıklanan veriler çerçevesinde bazı Avrupa Birliği ülkeleri ve Euro Bölgesi ülkelerinin kamu borcunun milli gelire oranına yer verilmiştir. Tablodan da görüldüğü üzere pekçok ülke yüzde 60 sınırının oldukça üzerinde bir borç / milli gelir oranına sahiptir. Bu oran Avrupa Birliği ülkeleri için yüzde 80, Euro Bölgesi için yüzde 87,4’tür ve Maastricht Kriterlerine göre oldukça yüksektir. 
 

 

Mali kurallar, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle Almanya’nın borç freni ve AB’nin Maastricht kriterleri gibi mekanizmalar, kamu harcamalarını disiplin altına alarak bütçe açıklarını ve kamu borçlarını kontrol altında tutmayı amaçlar. Ancak son dönemde yaşanan küresel ekonomik krizler, pandemi süreci ve buna bağlı ekonomik daralmalar, bu tür kuralların esnekliğini sorgulanır hale getirmiştir. Almanya'daki borç freni tartışmaları, özellikle kriz ve durgunluk dönemlerinde kamu yatırımlarının artırılması ihtiyacını vurgulayarak, mali kuralların katı uygulanmasının ekonomik büyümeyi engelleyebileceği endişelerini ön plana çıkarmıştır. Benzer şekilde AB çapında da Maastricht kriterlerinin günümüz ekonomik gerçekleriyle uyumu ve esneklik ihtiyacı üzerine geniş kapsamlı bir tartışma başlamıştır. Bu bağlamda, yakın gelecekte Maastricht kriterlerinin güncellenmesi veya mevcut kuralların ekonomik gerçeklere uygun hale getirilmesi beklenmektedir. Mali disiplin ve esneklik arasındaki dengenin nasıl kurulacağı, Avrupa’nın ekonomik geleceğini belirleyen en önemli unsurlardan biri olacaktır. İlerleyen dönemde, Almanya Borç Freni uygulaması değişikliği referans alınarak, Avrupa Birliği’nde de bir değişikliğe gidilebilir ve başlıktaki o kritik soru sorulabilir: yüzde 55 iyi de neden yüzde 65 kötü olsun!!! Üstelik borçlanma oranları bu oranların oldukça üstünde olmasına rağmen…

Bekleyip görelim!


Frankfurt Notları
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ