Mali kurallar,
hükümetlerin bütçe politikalarını disipline etmek ve kamu maliyesinin
sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla belirlenen yasal veya kurumsal düzenlemelerdir.
Bu kurallar, hükümetlerin kamu harcamalarını, borçlanma sınırlarını, bütçe
açıklarını veya kamu gelirlerini yönetme biçimini açıkça tanımlayarak bütçe
politikasına şeffaflık ve öngörülebilirlik kazandırır.
Mali kurallar, doğru
tasarlandığında ve esnek biçimde uygulandığında, ekonomik istikrarı
destekleyebilir ve uzun vadeli sürdürülebilirliği artırabilir. Ancak aşırı katı
veya yanlış uygulanmaları halinde, ekonomik politika araçlarını kısıtlayarak
ekonomik istikrarı riske atabilirler. Bu nedenle mali kuralların, ekonomik
şartlara göre ayarlanabilir ve şeffaf denetim mekanizmaları ile desteklenmesi
önemlidir.
Avrupa Birliği'nin ekonomik
istikrarını sağlamak amacıyla belirlenen Maastricht Kriterleri, üye
ülkelerin ekonomik performansını belirli sınırlar içinde tutmayı hedefleyen önemli
mali kurallar setidir. Bu çerçevede, bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla'ya (GSYİH) oranının %3'ü geçmemesi, toplam kamu borcunun GSYİH'ye
oranının %60'ı aşmaması hedeflenir.
Avrupa Birliği'nin Maastricht Kriterlerini daha da
sıkılaştırıcı bir unsur olarak 2009 yılında Alman Anayasasına eklenmiş ek bir
mali kural vardır; borç freni / Schuldenbremse. Bu düzenleme ile; Federal
hükümet için GSYİH'nın %0,35'i kadar, eyaletler için ise sıfır yapısal açıkhedefi belirlenmiştir.
Yapısal açık, ekonomik konjonktürden bağımsız, sıfır açığı
ifade etmektedir. Borç freninde, olağanüstü durumlar istisnası olarak, doğal
afetler veya olağanüstü ekonomik kriz gibi durumlarda, bu sınırlamadan geçici
olarak sapılabilmektedir ancak bu durumun gerekçelendirilmesi ve krizin sona
ermesiyle birlikte kurallara geri dönülmesi gerekir. Ve en önemlisi, borç
freninden sapma kararları Federal Meclis (Bundestag) tarafından onaylanmalıdır.
Yapısal bütçe açığı, sert bir düzenlemedir ve devlet
bütçesinde oluşan açığın ekonomik konjonktürden bağımsız olarak ortaya çıkan
kısmını ifade eder. Diğer bir ifadeyle, ekonominin durgunluk veya genişleme
dönemlerinden etkilenmeyen, kalıcı nitelikteki bütçe açığıdır. Örneğin, bir
ülkede ekonomik büyümenin düşük olduğu ya da kriz yaşandığı dönemlerde bütçe
açığı doğal olarak artar; çünkü devlet gelirleri azalır, sosyal harcamalar
artar. Ancak yapısal açık, bu geçici ekonomik dalgalanmalardan
arındırılmış açığı gösterir.
Almanya, yapısal bütçe açığına
sınırlamalar getirerek, ekonominin genel durumundan bağımsız olarak bütçe
disiplinini güvence altına almayı hedeflemiştir. Zira tarihte yaşanılan bazı
olumsuzluklar ve acı tecrübeler bu yöntemi benimsemeye teşvik etmiştir.
Ancak son dönemde, büyüyemeyen ve yapısal bazı kısıtlarla
karşılaşan Almanya ekonomisini canlandırmak maksadıyla özellikle savunma ve
altyapı harcamalarının artırılması gerekliliği ve bu kuralın esnetilmesi
tartışmaları gündeme gelmiştir.
Anayasa Değişikliği ve Özel Fon Oluşturulması
18 Mart 2025 tarihinde de Alman
Federal Meclisi (Bundestag), Anayasada yapılan değişiklikle savunma ve altyapı
harcamaları için rekor seviyede borçlanmanın önünü açan bir tasarıyı onaylamıştır.
Bu değişiklikle, savunma harcamaları GSYİH'nin %1'inin üzerine çıkarılarak
2009'da Anayasaya eklenen borç freni kısıtlamaları devre dışı bırakılmıştır.
Ayrıca, önümüzdeki on yıl içinde altyapı projelerine finansman sağlamak için
500 milyar euro değerinde özel bir fon oluşturulmasına da karar verilmiştir.
Borç Freninde Esneme Maastricht Kriterlerinin
Tartışılmasına Neden Olabilir mi?
COVID-19 pandemisi ve ardından yaşanan ekonomik
dalgalanmalar, mali kuralların ve kriz dönemlerinde kamu harcamalarının
esnekliğinin sorgulanmasına neden olmuştu. Bütçe disiplini konusunda çok hassas
olan ve Maastricht Kriterleri konusunda yapılan eleştirileri göğüsleyerek
devamında ısrarcı olan Almanya’ya, "borç freni” değişiklikleri sonrasında
Avrupa Birliği denkleminde de değişim ve dönüşüm baskısı gelip gelmeyeceği
merak konusu doğrusu.
Mali kurallar, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle Almanya’nın borç freni ve AB’nin Maastricht kriterleri gibi mekanizmalar, kamu harcamalarını disiplin altına alarak bütçe açıklarını ve kamu borçlarını kontrol altında tutmayı amaçlar. Ancak son dönemde yaşanan küresel ekonomik krizler, pandemi süreci ve buna bağlı ekonomik daralmalar, bu tür kuralların esnekliğini sorgulanır hale getirmiştir. Almanya'daki borç freni tartışmaları, özellikle kriz ve durgunluk dönemlerinde kamu yatırımlarının artırılması ihtiyacını vurgulayarak, mali kuralların katı uygulanmasının ekonomik büyümeyi engelleyebileceği endişelerini ön plana çıkarmıştır. Benzer şekilde AB çapında da Maastricht kriterlerinin günümüz ekonomik gerçekleriyle uyumu ve esneklik ihtiyacı üzerine geniş kapsamlı bir tartışma başlamıştır. Bu bağlamda, yakın gelecekte Maastricht kriterlerinin güncellenmesi veya mevcut kuralların ekonomik gerçeklere uygun hale getirilmesi beklenmektedir. Mali disiplin ve esneklik arasındaki dengenin nasıl kurulacağı, Avrupa’nın ekonomik geleceğini belirleyen en önemli unsurlardan biri olacaktır. İlerleyen dönemde, Almanya Borç Freni uygulaması değişikliği referans alınarak, Avrupa Birliği’nde de bir değişikliğe gidilebilir ve başlıktaki o kritik soru sorulabilir: yüzde 55 iyi de neden yüzde 65 kötü olsun!!! Üstelik borçlanma oranları bu oranların oldukça üstünde olmasına rağmen…
Bekleyip görelim!