Küresel sistem, Soğuk Savaş'tan sonraki süreçte, İslâm'ın izlerini silebilecek postmodern bir savaş başlattı İslâm'a karşı: Yeni, postmodern bir Endülüs felâketiyle karşı karşıyayız.
İşte küresel sistem, Erdoğan Türkiyesi'nin, bu yeni Endülüs felâketini püskürtecek yegâne aktör olduğunu iyi biliyor.
Ve o yüzden 2009 yılından itibaren Erdoğan'ın şahsında 'şebek/e'leri aracılığıyla Türkiye'ye karşı operasyon üzerine operasyon yapıyor.
YANGIN BACAYI SARMIŞKEN, FİLDİŞİ KULE'DEN İNEMEYEN FİKRİN NE KIYMETİ VAR Kİ?
Bazı okuyucular, dostlar, 'Ya Hoca, sen bu işlere ne diye bulaştın ki? Sen fikir yazıları yazsana!' diye sitemde bulunuyorlar.
Küresel şer güçlerin, sadece Türkiye'yi değil, 'şebeke' üzerinden İslâm dünyasını büyük bir uçurumun (İslâm'ın dönüştürülmesi gibi ontolojik bir felâketin) eşiğine sürüklediği bir ortamda kimse benden fildişi kuleme çekilmemi, olup bitenleri tuzu kuru bir ruhsuzlukla seyretmemi beklemesin!
Fikir, bir karşılığı varsa kıymetlidir. Tatbik edilemeyecek, varoluşsal sorunlarımıza ışık tutamayacak, en zor zamanların üstesinden nasıl gelebileceğimize dâir ufuk sunamayacak bir fikrin kıymeti harbiyesi yoktur.
Fildişi kule, bir çilehâne, bir çile doldurma dergâhıysa bir değeri vardır.
Bu aziz ülke yangın yerine dönmüşse, hatta İslâm'ın geleceği tehlikeye düşmüşse, fildişi kuleden inmenin, fikrin kıymetini, değerini göstermenin zamanı gelmiş demektir!
KÜRESEL OPERASYONU SADECE BAŞBAKAN HİSSEDİYOR
İçine sürüklendiğimiz 'çatışma', Türkiye'deki iki İslâmî kesimin 'iktidar çatışması' değil sadece.
Türkiye'ye bir saldırı olduğu kesin: Bu saldırının kimler tarafından, niçin ve nasıl yapıldığını kavrayabilecek bir entelijansiyası yok bu ülkenin.
Başbakan Erdoğan'ın etrafındaki arkadaşların da bu saldırıyı bütün boyutlarıyla kavrayabildiğinden kuşkuluyum.
Ama Başbakan'ın, asıl sorunun ne olduğunu kavradığını düşünüyorum: Türkiye'nin bölgenin umudu olduğunun görülmesi üzerine Türkiye'ye karşı küresel bir operasyon yapıldığını sadece Başbakan hissediyor -iliklerine kadar hem de.
YENİ ENDÜLÜS FELÂKETİ: İSLÂM'LA POSTMODERN SAVAŞ SÜRECİ
Küresel sistem, 1970'li yıllardan itibaren Fas'tan Malezya'ya kadar İslâm'ın -henüz 'primitif' şekillerde de olsa- gelişinden fenâ hâlde ürktü ve 1989 yılında Soğuk Savaş'ı sona erdirerek İslâm'a karşı adı konulmamış bir savaş başlattı.
Burada, çağımıza özgü sinsi, örtük ve esas itibariyle medya üzerinden yürütülen postmodern bir Endülüs felâketi var karşımızda.
Göremediğimiz yakıcı nokta şu: Küresel kapitalist sistem, son üç yüzyıl içinde, bütün dinlerin, medeniyetlerin, düşünce sistemlerinin ya kökünü kazdı ya da fosilleştirerek antropolojik, ölü kültürlere dönüştürdü.
Ama aynı şeyi İslâm'a karşı yapmayı başaramadı.
NEDEN ÇİN'İN GELİŞİ ÜRKÜTMÜYOR DA, TÜRKİYE'NİN GELİŞİ ÜRKÜTÜYOR ACABA?
O yüzden Çin'in gelişi, 25 yıl içinde dünyanın en büyük güç olabileceği gerçeği, Batılıları ürkütmüyor. Çünkü Çin, yeni bir medeniyet fikri sunmuyor dünyaya.
Ama Türkiye'nin gelişi, eksen genişletmesi ve mazlum dünyaya umut olduğunu göstermesi Batılıları ürkütüyor asıl. Çünkü Türkiye, (henüz açıkça ilan edilmemiş ve üzerinde yeterince kafa patlatılmamış da olsa) yeni bir medeniyet fikriyle geliyor iyi-kötü.
Bu mesaj, Afrika'dan Asya'ya, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya kadar her yerde böyle algılanıyor.
İşte bu, Batılıları ürkütmeye yetiyor ve Türkiye'yi dize getirmek için Türkiye'ye karşı içerideki bütün işbirlikçi şebeklerini kullanarak operasyon üstüne operasyon yapmasına neden oluyor Batılıların.
HER ŞEYİNİ YİTİRMİŞ BİR TOPLUMDAN, DÜNYANIN UMUDU HÂLİNE GELMEK...
Yüzyıl önce Osmanlı gibi muazzam bir tecrübeyi kaybetmiş, gökkubbesi çökmüş ve her şeyini yitirmiş bir toplumdan, İslâm dünyasının umudu hâline gelmeyi başardık.
Yüzyıl önce bizden kopan Arap dünyası, 24 parçaya ayrıldı; bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara sahne oldu; sınırları sürgit yeniden çizildi Arap dünyasının. Sonunda Mısır düşürüldü: Arap dünyasının kalbi durdu.
Ama biz bu topraklara dokundurtmadık; yavaş yavaş toparlandık ve yeniden önalmaya, önaçmaya başlayacağımızı ispatladık.
Erdoğan, iktisadî, teknolojik, siyasî ve stratejik olarak korunaklı bir duvar ördü. Henüz yolculuk yeni başlıyor aslında. Tam ikinci eşiğe geçilecekken, Erdoğan'ın şahsında, Türkiye, yüzyıllık tarihinin en büyük felâketiyle burun buruna geldi.
Özetle: Türkiye, özellikle 2009 yılından itibaren Batı ittifakından bağımsızlaşmaya, eksen çoğaltmaya, mazlum halkların ve İslâm dünyasının umudu olduğunu göstermeye başlayınca, darbe üstüne darbe yemeye başladık.
Türkiye, bu felâketi de aşacak ve yeni bir aşamaya ulaşacaktır.
Artık şu gerçek gün ışığına çıkmıştır: İslâm'ı protestanize ederek dönüştürmeyi, küresel sisteme boyun eğdirerek teslim almayı ve bitirmeyi hedefleyen bu yeni, postmodern Endülüs felâketini püskürtmeyi yalnızca Türkiye başarabilir yeniden!
Türkiye'nin bunu nasıl başarabileceğini, tarih felsefesi yaparak muhkem bir medeniyet fikri üzerinden Pazar günkü yazıda göstermeye çalışacağım.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/yeni-endulus-fel%C3%A2ketini-turkiye-puskurtebilir-sadece/50672