Türkiye’ye niçin saldırıyorlar ve nasıl püskürtebiliriz? Yusuf Kaplan
Türkiye, Batı ittifakının bir üyesi. Ama bizzat Batılılar tarafından içerden ve dışardan hem kuşatılıyor hem de karıştırılıyor.
Bunu hep birlikte bütün toplum kesimleri olarak iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Cevabı henüz verilemeyen soru şu: İyi de, Batılılar, neden Türkiye'yi hedef tahtasına yatırdılar?
BATILILARIN TÜRKİYE'Yİ HEDEF TAHTASINA YATIRMALARININ NEDENİ
Toplumun seküler kesimleri ve aydınları, Batılıların, Türkiye'yi hedef tahtasına yatırmasını, Türkiye'nin izlediği dış politikaların yanlış olmasına bağlıyorlar.
Bu argümana göre, Türkiye'nin dış politikada yaptığı bazı yanlışlıklar, hem Türkiye'nin işini zora soktu hem de içerde yaşanan terör sorununun patlamasına neden oldu.
Bu argüman doğru ama sorunun kaynağı bu değil.
Batılıların Türkiye'yi hedef tahtasına yatırmalarının asıl nedeni, Türkiye'nin şu ya da bu şekilde bütün eksikliklerine ve yetersizliklerine rağmen bir medeniyet iddiasını sahiplendiğini ilan etmesi.
Başka bir ifadeyle, bir asırdır Anadolu yarımadasına sıkışan Türkiye'nin yeniden medeniyet coğrafyasına açılması... Ve bu açılımı da hem stratejik hem kültürel hem de ekonomik olarak yapması...
Türkiye'nin resmen Somali'ye yaptığı yardım, Suriyeli mazlumlara kucak açması, Türkiye'nin medeniyet coğrafyasına el atmasının, uzanmasının sonuçları...
SOMALİ STRATEJİSİ, İNGİLİZLERİ ÜRKÜTMEYE YETTİ!
Burada Somali'ye yaptığımız açılımın stratejik değerinin her bakımdan çok büyük olduğunu hatırlatmak isterim.
Öncelikli olarak Suriye kapısının üzerimize kapatılmasıyla birlikte, Türkiye, Somali'ye yaptığı stratejik açılımla, hem Kızıldeniz'e hem de Hint Okyanusu'na açılma imkânını yakaladı.
Türkiye'nin Somali üzerinden gerçekleştirdiği bu atılım, Osmanlı'nın Yemen stratejisine benzetilebilir: Osmanlı Yemen'i kontrol ederek hem okyanusa açılmış hem de Mekke ve Medine'nin güvenliğini garanti altına almış ve böylelikle İslâm dünyasının tartışılmaz lideri olmuştu.
Benzer bir durum bir noktaya kadar da olsa Somali üzerinden gerçekleştirdiğimiz stratejik açılımda da sözkonusu: Türkiye, Somali'den dolanarak hem okyanusa açılma hem de Mekke'nin ve Medine'nin güvenliğini garanti altına alacak bir imkâna kavuşuyor ve İslâm dünyasının liderliğini fiilen üstlenmeye hazır olduğunu ilan etmiş oluyor böylelikle.
İşte Somali üzerinden gerçekleştirdiğimiz bu stratejik açılım, Batılıları, özellikle de İngilizleri çıldırttı! Somali ve sözünü ettiğim stratejik hat yalnızca İngilizlerden sorulurdu zira!
İNGİLİZLERİN KARŞI ATAKLARI VE TEZGÂHLARI
İngilizler, bunun faturasını bize tuzak üstüne tuzak kurarak ödettiler!
Suriye politikasında bize yanlışlar yaptırdılar.
Rusya'yla aramızı bozacak bir oyun tezgâhladılar.
Mısır'la ilişkimizin kopmasını sağlayacak büyük bir tuzak kurdular: Selefileri destekleyerek darbe yaptılar ve Türkiye'yi Mısır'dan uzaklaştırdılar.
Biz, Osmanlı çocuğu olarak Mısır'da İhvan'ın yanısıra Selefileri ve diğer bazı aktörleri de markaja alabilmiş olsaydık, İngilizler Suudlar üzerinden Selefileri harekete geçirerek darbe yapamayacaklardı.
Şunu bilmiyorduk zira: İngilizlerin Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilere dair iki asırlık ana stratejileri her ne suretle olursa olsun İslâm dünyasının bu iki ana gövdesinin yanyana gelmesine aslâ izin vermemek!
YOL AYIRIMININ EŞİĞİNDEYİZ...
Türkiye, üç kıtada kabaca bin yıllık dünya tarihini yapan bir aktör olarak sonsuza dek Batı ittifakının bir üyesi olarak kalamaz. Batı ittifakının üyesi olmamız, Osmanlı'nın çökertilmesinden sonra belayı defetme ve zaman kazanma amacı gütmek zorundaydı.
Ama Türkiye'ye çeki düzen veren laik elitler, Batı'yla kurduğumuz bu ilişkiyi Türkiye'nin kimlik ve medeniyet değiştirme projesi olarak algıladılar ve öyle de uyguladılar.
Yüzyıldır yaşadığımız gerilim işte buradan kaynaklanıyor...
Oysa hiç bir toplum, medeniyet iddialarını terkederek tarihte varlık da gösteremez sonsuza dek varlığını da sürdüremez.
Türkiye, medeniyet değiştirmekle, "ben medeniyet iddiamı terkediyorum”, demiş oluyordu Batılılara. Bu, "ben kendimi inkâr ediyorum” demekti. Bunun sonu, intihar demekti.
Şunu söylüyorum hep: Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kurmazsınız. Kendi dünyanızı da kaybedersiniz ve zamanla tarihten silinir gidersiniz.
Türkiye, yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkamazsa, başkalarının kavramlarıyla başkalaşma süreci hızlanır ve sonunda çıkmaz sokağın eşiğine yuvarlanır.
Türkiye, yol ayırımının eşiğine gelip dayandı. Ya dünya tarihini yapan medeniyet iddialarına sahip çıkacak ya da Batılıların tarih yaptığı bir dünyada Batılıların güdümünde ve gölgesinde tarihte tatil yapmaya devam edecek ama sonunda tatil bitecek ve tarihten silinecek...
Temel varoluşsal meselemiz bu. Türkiye'nin celladına âşık entelijansiyası bu gerçeği göremeyecek kadar zihnen Batı kültürünün kölesi.
Türkiye, yeniden medeniyet iddialarıyla donanacak ve elbette ki zorlu bir yolculuğa çıkacaktı.
İşte Türkiye seçimini medeniyet iddialarına sahip çıkmak şeklinde yapınca, içerden ve dışardan kuşatıldı, karıştırıldı ve nihayet 15 Temmuz'da fiilen ürpertici bir saldırıya maruz kaldı.
Somali'de de, Suriyeli mazlumlar meselesinde de ve 15 Temmuz gecesinde de bu millet, dünyada ruhun yalnızca bu toprakların insanında olduğunu dünya âleme gösterdi. İşte bu, Batılıları ürkütmeye yetti!
Şurası kesin artık: Batı, resmen ve dolaylı yollarla Türkiye'yle savaşıyor. Türkiye'nin diz çöktürülmeli için içimizdeki her tür hâini kullanıyor...
ATMAMIZ GEREKEN 5 HAYATÎ ADIM
Bu noktada atmamız gereken 5 hayatî adım var:
1-Büyük hata yapmamak.
2-Tuzağa yakalanmamak. Birinci Dünya Savaşı'na böyle sürüklendiğimizi aslâ unutmayalım.
3-Toplumun kenetlenmesini sağlamak.
4-Denge stratejisi izleyerek zamanla dengeleri kuracak adımları sabırla, basiretle ve ferasetle atmak...
5-Ve en önemlisi de, tam bir kangrene dönüşen başta eğitim sistemi olmak üzere, fikir, sanat, kültür, gençlik, medya sorunlarını, bizim medeniyet dinamiklerimiz ekseninde kısa, orta ve uzun vadeli projelerle kalıcı olarak çözüme kavuşturmak.
Eğer önümüzdeki 10 yılda gelecek 100 yılın tohumlarını ekemezsek, yok oluruz. Benden hatırlatması...