Yaz aylarında Bodrum’un, İstanbul’un 3’üncü yakası gibi olduğunu söylememe gerek yok sanırım. İş toplantıları, etkinlikler için buluşma noktası da doğal olarak Bodrum olabiliyor.
Düşünce platformu "Fikir Sofrası”nın kurucusu Ahmet Arslan, Bodrum’da tatil yapan iş dünyasından 10 kişilik bir grubu, evinde verdiği kahvaltıda bir araya getirdi.
Evinde dediysem, aslında kendine ait Salih Adası Ilıca Koyu’ndaki villasında demek daha doğru olur.
Zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı adadaki tek ev Arslan’ın. 9 milyon Euro’ya villaların satılabildiği Bodrum’da, el değmemiş ada kalabilir mi emin değilim.
Burası da yakında süper lüksün yeni adreslerinden olmaya namzet bir koy.
Konumuz bu değil tabii, memleket hali.
Kurulduğu 2013 yılından bugüne 16 kez düzenlenen "Fikir Sofrası”nın Chatham House kuralları, bu kahvaltı için de geçerli.
Bu toplantılarda sanayi, finans ve akademi dünyasından katılımcılar arasında kimi zaman benim gibi gazeteciler de yer alıyor. Bakanların konuşmacı olarak katıldığı bu toplantılarda "yazılmamak koşuluna” uymak kuralıyla yer alınıyor.
Bakanların yanı sıra Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ve Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın da konuk olduğu bu toplantıların yalnızca ikisi İstanbul dışında yapılmıştı.
Onlardan birisi uluslararası şirketlerin ve finans kurumlarının CEO’larının ve Avrupa siyasi parti liderlerinin de katıldığı Viyana toplantısıydı, diğeri ise Mardin’de yapılmıştı.
Sandalye sayısı 50 kişiyle sınırlı olan Türkiye’deki toplantılara, iş dünyasından yalnızca CEO ve patron düzeyinde katılımlar oluyor.
‘GÜMRÜK DUVARLARI ENGELLİYOR’
Bu genel havayı verdikten sonra, "özel” bir gündemle bir araya geldiğimiz Ilıca Koyu’ndaki kahvaltı için de Chatham House kurallarını bozmayacağım.
O nedenle Ilıca Koyu’ndaki kahvaltıdaki konuşmaların "izin” aldığım bölümlerini paylaşacağım.
İş dünyası, siyasette yakın gelecekte belirsizlikleri giderecek güçlü bir hükümet kurulması umudundan giderek uzaklaşıyor. Daha da ilginç olanı, Türkiye’nin terörden arındırılmış "normal gündemine” dönmesi konusunda pek iyimser değil.
Ekonominin ihtiyacını ise çok net tarif ediyorlar: Orta gelir tuzağından çıkmamızı sağlayacak yapısal dönüşüm reformları acilen yapılmalı.
Damat Giyim’in sahibi Süleyman Orakçıoğlu’nun vurguladığı istatistik, somut durumu ortaya koyuyor:
"2001-2008 yılları arasında 5 kat artan ihracat, 2008-2014 döneminde ancak yüzde 30 büyüme sağlayabildi.”
İhracatın önündeki en büyük engeli, gümrükler olarak tanımlıyor.
İran’da 3 mağazası olan Orakçıoğlu, bu ülkede yüzde 70’e çıkan gümrüklerin, 10-12 ihracat pazarında yüzde 30’lar düzeyinde olduğunun altını çiziyor.
Türkiye’nin liderliğinde 4-5 Kasım 2015’te Antalya’da düzenlenecek G-20 Liderler Zirvesi’nin ana konularından birinin de dünyada küresel ticaretin gelişmesini engelleyen korumacılıkla mücadele olduğunu da hatırlatmalıyım.
CARİ AÇIĞIN İLACI TEKSTİL
Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu BaşkanıYaşar Küçükçalık, başkan yardımcısı olduğu Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın (TTSİS) son yaptığı araştırmayı aktarıyor. Araştırma; tekstil ve hazır giyim sektörünün ülke ekonomisindeki yerini, yarattığı brüt katma değeri, cari açık ve işsizlik sorunuyla mücadeledeki rolünü ortaya koyuyordu.
Burada tekstil ve hazır giyim sektörünün, Türkiye’de en yüksek katma değeri üreten sektörlerin başında geldiği, işsizlik ve cari açık sorununun en önemli panzehiri olduğu saptanmıştı.
Sektör, 2013 yılında 64.8 milyar TL’lik doğrudan brüt katma değer üretti. Sektörün ürettiği doğrudan, dolaylı ve uyarılmış brüt katma değer ise 117.9 milyar TL’ye ulaşıyor. Doğrudan, dolaylı ve uyarılmış brüt katma değer, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 8.6’sına denk geliyor.
Sonuç şu ki; Türkiye’de sanayi envanteri çalışması hemen yapılmalı. Bundan sonraki Fikir Sofrası buluşmasının Dubai ya da Kuveyt’te olması tartışmasının da yapıldığı kahvaltıda, Londra ve ABD’nin en büyük fonlarının birinin temsilcisinin düştüğü not çok kıymetli:
Dünya ekonomisi, dijital devrim olarak isimlendirilen yeni bir döneme girdi. Türkiye’nin büyümesini sürdürebilmesi için yeni bir hikâyeye ihtiyacı var.
Herkes yeni hikâyenin ne olacağına kafa yoruyor; siyasilerin bugünlerde hiç de gündeminde olmayan bir konuya...
Fikir Sofrası da belki bu nedenle bundan sonraki toplantılarını yurtdışı ağırlıklı olarak sürdürmeye karar veriyor.
Bu sayede yerel karar alıcıların dikkatini, küresel ekonomik olgulara çekebilirler...