İktidar muhalefet ayrımı yapmadan siyasetçilere yedi yıl önce şu nasihati yazmıştım:
Akıl, vicdan, ahlâk, imân, san'at duygusu ve dil canlılar içinde yalnızca insanda bulunmakta, bir manada insan, bu özellikleriyle insan olmaktadır. Ahlâk hem fert olarak insanı kemâle erdirmekte, hem de cemiyet içinde düzeni, adaleti, dayanışmayı, paylaşmayı sağlamakta, böylece insanlık âlemi mutluluğu artırma, mutsuzluğu azaltma imkânını elde etmektedir.
Yıllardan beri birçok Doğulu ve Batılı ilim ve fikir adamı bir tabiat ve insanlık krizinden söz ediyorlar. Bu krizin sebepleri irdelendiği zaman belirleyici olarak karşımıza ahlâk bunalımı/eksikliği çıkıyor. Vahşi kapitalizmin, emeğin hakkını kurtarayım derken insanın hakkını zayi eden komünizmin, toplumun temeli olan aileyi tahrip eden cinsel özgürlüğün; merhameti, şefkati, paylaşmayı ortadan kaldıran egoizmin... temelinde hep ahlâk meselesi vardır. Kazanmak, büyümek, egemen olmak için her vasıtayı mübah sayan (amaç, aracı meşru kılar diyen) felsefenin ahlâkı yoktur.
Son seçim kampanyalarında parti sözcülerini dinledikçe, yukarıda yazdıklarımı bir daha hatırladım.
Yaşını başını almış, yüksek tahsil yapmış, insan olsun diye yaratılmış siyasetçiler (tabiî bazıları) birbirini tenkit ederken (daha doğrusu birbirine küfrederken, tahkir ederken, iftira ederken) ahlâk kayıtlarından sıyrılıyorlar.
Halka, yapamayacaklarını bildikleri, inanmadıkları şeyleri söylerken, bol keseden vaatlerde bulunurken ahlâk ile (var idiyse) ilgilerini koparıyorlar.
İftira, itham, hakaret, yalan ahlâka aykırı olduğu gibi, mübalağa, abartı, aldatma, insanları aptal yerine koyma da da ahlâk tanımazlıktır.
Halkın ve özellikle de çocukların ve gençlerin örnek almak durumunda olduğu insanlar arasında ana-babalar, öğretmenler, aile büyükleri yanında sanatçılar ve siyasetçiler de vardır. Medya sanatçıların rezilliklerini, siyasetçilerin de ahlâka aykırı davranışlarını gözler önüne serdikçe kötü olan tabiîleşiyor, 'hayatın gerçeği' oluyor, doğru değerlendirme ve iyiyi kötüden ayırarak güzeli seçme imkânsız hâle gelmese bile zorlaşıyor.
Meydanları dolduran kalabalıkların havaya girerek ortaya koydukları tezahürat siyasetçileri yoldan çıkarmamalı. Köpük söner, sel gider, kum kalır. Bir şâir:
'Ben muhibb-i lâ yezâlem lû uhibbu'l-âfilîn'
Yani:
'Ben gelip geçici olmayanın sevdalısıyım, batıp gidenleri sevmem' diyor.
Ahiretten önce dünyada, yalancıların mumu söner, kalpak düşer kel görünür; haysiyetli insanların utanacak duruma düşmekten titizlikle sakınmaları gerekir.
İnananlara göre bunun bir de ahireti var ki, orada ne bir şey gizlenebilir, ne de medya, rüşvet, torpil gibi mekanizmalar işler!
'İnsan ahlâktan ibarettir' dense fazla abartı yapılmış sayılmaz ve ahlâk başta siyasetçiler olmak üzere herkese lâzımdır.