IMF Nisan 2014 raporunu Ekim ile yenilerken Türkiye büyüme tahminini aşağı yönlü revize etmeyi tercih etti. Önceki raporunda yüzde 3.5 olarak bilinen 2014 büyüme öngörüsü, yüzde 1.2 geriledi. Benzer şekilde küresel ekonomi 2014 büyüme öngörüsü de yüzde 0.4 daha düşük performansla düzeltiliyor.
Kontrolsüz dış kaynak girişleri kısa vadede ticaret dengelerini alt üst ediyor, uzun vade de deflasyon baskısı yaratıyor. Türkiye ekonomisi için yatırımlar ile tasarrufl ar arasındaki köprüler atılmış durumdadır. 10 yıllık hareketli ortalamalarla yatırımlarımız 1992-1996 döneminde sıçrama yaşıyor. Çünkü özelleştirmeler öncesi kurumlara çeki düzen veriliyor. Oysa bu dönemde GOÜ’ler ve dünya genelinde yatırımlar hızla değer yitirmektedir. 1996–2010 dönemiyse bizim için bir düşüş trendine dönüşmektedir. Çünkü artık özelleştirmeler başlamıştır. El değiştiren kuruluşlar, özel sektörün kârı maksimize etme politikasına takılıyor. Yatırımlar askıya alınıyor. 2010-2014 dönemiyse, 1992-1996 döneminden tamamen farklı bir resmi çiziyor; "tasarruf desteksiz yatırım”. Halbuki 1992-1996 döneminde, yatırımlara aynı paralellikte bir tasarruf artışı elde edilmektedir. Bugün küresel arenada kırılganlık ordusunun bir neferi gibi algılanıyoruz. 2010-2014 dönemindeki yatırım ivmesi sevindirici bir gelişmedir. Yatırımın genel olarak üç farklı kaynağı bulunur;
a] Tasarruflar,
b] Hükümet desteği,
c] Dış kaynak temini.
Endişemizin ekseninde kazanımlarımızı koruyabilmek yatıyor. Tüm kısa vadeli algılara karşın Türkiye için gerekli olan uzun soluklu yatırımlardır. Kısa vadeli borç artışları, şu dört farklı yapısal nedenle, yıkıcı bir krizle yüzleşebilirler.
Yaşlanan bir demografik eğilimimiz olsa da, genç nüfus payımızı belirli düzeyle koruyabiliyoruz. Bu bakış açısıyla birçok gelişmiş ülkeden daha iyi konumdayızdır.
Yadsınamaz bir eğitim açığımız vardır.
Gelirler eşit paylaşılamamaktadır.
1997 sonrası dönemde en güçlü ve sürdürülebilir nitelik kazanabilmiş küresel ekonomi grubu GOÜ’lerdir. 2002 sonrasının Çin ekonomisi devasa yatırımlarıyla ticaret fazlasında keskin artışlar elde etmiştir. Çin sadece gelişmekte olan ülkelerin (GOU) toplam yatırım ivmesini artırmakla kalmamış, aynı zamanda küresel ekonominin de yatırım ivmesini etkilemiştir. FED 1.5 ay önce faiz artırımı havasındayken, bugünlerde ucuz fon desteğini savunmaktadır. Sadece zaman kazanıyoruz. Çarpık yatırım ve tasarruf denklemimiz, "elden gelen öğün olmaz” gerçeğinin can yakıcı boyutuyla peşimizi bırakmıyor. Piyasalar irrasyonel davranıyor. FED’i bile serzenişte buluyoruz. Piyasa duyarsızlaşmış ve ekonomiyle siyasetle bütünleşmiştir. Liberal ekonominin felsefesi temelden sarsılmaktadır. Yoksa sanıldığı gibi piyasa bir mucize değil mi acaba? Ne dersiniz?