Bir yanlışı düzeltelim: Biz Kudüs’ü kurtarmayacağız, Kudüs bizi kurtaracak.
Allah, dinin ilk kıblesini korumak için bize muhtaç değil. Onların FİL ordusunu yenmek için, Ebabil kuşları yeter. Dikkat: Trump’ın Cumhuriyetçi Partisinin amblemi FİL’dir. "Fil suresi”nde ne deniliyordu:
-"Görmedin mi Rabbin ne yaptı FİL sahiplerine,
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı!
Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.
Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.
Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi..”
Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Birileri 40 yıldır planlar yapıyormuş, onların her yerde adamları varmış. Olabilir. Bizim de kadiri mutlak ve bir olan, "ol” deyince olduran, "öl” deyince olduran, tuzakları bozan bir Allah’ımız var. Ama o Allah, cahil ve zalim bir topluluğa, kafirler, fasıklar topluluğuna yardım etmeyeceğini söylüyor. Biz Allah’ın dinine yardım edersek, O da bize yardım edecek. Yani Kudüs davasına sahip çıkacak olursak, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacak olursak, Allah’ın yardımı bize ulaşacak. Kuyu’daki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istiyor. Bu göreve talib olursak, bizi yeryüzünün varisi kılacak. Yeryüzünü bize mescid kılacak.
Endişe etmeye gerek yok. Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir.
Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir-çevirir. Hayat gece ve gündüz gibi, mevsimler gibi, dağlar ve ovalarla dolu. Bütün bu hercümerç içinde tek gerçek var: İmtihan oluyoruz.
Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. Biz O’nun rızasına talibiz. O kadar!
Kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek,
Kimse rızgından az ya da çok yemeyecek,
Kimsenin kaderi dışında bir hayatı yok.. O zaman ne gam! Ne varlığa sevinelim, ne yokluğa yerinelim. Havf ile reca arasında bir yol tutalım kendimize. O bizi her şart altında, sabreden, şükreden ve zorluklar karşısında direnenlerden görmek ister.
Asıl sorun çok! Tefrika, cahillik ve zulüm. "Tefrika girmeden bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez”.
Artık "din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmesek”… Servet, makam, para ve kadına olan zaaflarımızı gözden geçirsek. (Din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmemek konusunda ifrat ve tefridden sakınmak gerek. Bu bir ‘serserilik’ şeklinde anlaşılmamalı. Edeb ve disiplin konusunda elbette bir dikkat gereklidir. İmam-ı Azam, babası ve hocası İmamı Caferi Sadıktan ‘rey!’ konusunda ayrıldı, talebesi İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Yusuf da, bazı konularda İmam-ı Azam gibi düşünmüyorlardı. Ben bu konuda İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin durduğu yerde duruyorum). Daha çok okusak, İstişare ve Şûra’ya daha çok ehemmiyet versek, ihtilaf ettiğimizde hakeme gitsek, ya da birbirimizi mazur görüp, tartışmasak. Hem değil mi ki, "Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bize öbür dünyada gösterilecektir..”
Hep birlikte Allah’ın ipine tutunalım. Dinimizi Allah’a, kitabına, resulüne has kılalım. Unutmayalım ki, aynı Allah’a, resulüne, kitaba iman edenler, tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaattir. Ve Müslümanlar kardeştir. Kim ki, bunun dışında kendine bir cemaat nisbet ediyorsa, haşa, kendine ya yeni bir Allah, ya yeni bir kitap, ya da yeni bir resul uydurmuştur. Biz Müslümanlardanız ve Müslümanlar kardeştir.
Kudüs olayının bu şekilde tekrar gündeme gelmesi aslında ümmetin uyanışı için ciddi bir ikaz oldu. Hafızamız canlanmaya başladı. Yeniden düşünmemize sebeb oldu. Çok fazla, para, mal, makam hesabı yapar olmuştuk. Bu rüzgâr imanımızın üstündeki külleri üfledi.
Bu olay, sadece bizim gözümüzü açmadı, insanların dikkati bizim üzerimizde toplandı. Bu arada kim kimdir daha iyi görülür, anlaşılır oldu. Birilerinin maskeleri düştü. Suudilerin öteki yüzünü gördük. Sisi’nin öteki yüzünü gördük.
İsrail daha yalnız bugün. ABD daha yalnız. Trump daha zavallı bir durumda. Tamam Pentagonun bir planı vardı, CIA’nın bir başka planı vardı. FED’in başka planı vardı. Onlar okyanus kıyısında kumdan şehirler kuruyorlardı. Ve bir dalga geldi, hepsini silip süpürdü. Kurdukları tuzak başlarına geçti.
Hey, arkadaşlar, haşa Allah’ın yetmeyen gücüne güç yetirecek değilsiniz.. Bırakın onlar, "Tanrılarını kıyamete zorlamaya” devam etsinler. Kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşımaya devam etsinler..
Bir de kardeşler, bu dava Kudüs davası. Şu "Marka”larımızı, bizi ötekilerinden farklı kılan örgütsel aidiyetlerinizi bir kenara bıraksanız. "İhram”larımızı giysek. Biz sadece "Müslümanlardanız” desek. Her grub adına birinin konuşması gerekiyor mu? Hepimiz adına ortaklaşa hazırladığımız bir metni, içimizden biri çıkıp okusa.. Ya da üzerinde ittifak edeceğiniz biri yok mu? "Ben” demek yerine "Biz” diyebilsek. Unvan ve sıfatları bir kenara bırakabilsek.
Camide saflarımız ve sık. Ama ekonomik, sosyal, siyasal hayatta da saflarımız sık ve doğru mu? Allah’ın huzurunda durduğumuz gibi duruyor muyuz hayatta. Peki Allah bizi dışarıda görmüyor mu. Aslında namaz kılarken, dışarıda da böyle duracağımızın sözünü vermiş olmuyor muyuz? Yoksa siz de dininizi bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabetlere mi hapsettiniz de, onu hayatınızın diğer alanlarına müdahale etmesine izin vermiyorsunuz!
"İman ettik” demekle yakanızın bırakılıvereceğinizi mi zannediyorsunuz!
Bütün bu yaşananlar, bizim unutmaya başladığımız bazı hakikatlerle yüzleşmemiz için iyi bir fırsat olacaktır.