Kudüs’ü görmeyen tarihi görmemiş demektir- Faruk BEŞER
Dört günlük duygu dolu bir gezi sonrası Kudüs ve Filistin ile ilgili birkaç kelam etmek, duygularımı paylaşmak istiyorum.
Önce Kudüs'ün tarihiyle ilgili birkaç not.
Kudüs dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biri. Milattan önce iki bin yılından beri sözü ediliyor.
Hz. İbrahim'den bu yana peygamberlerin uğrak yeri ve hepsinin kıblesi.
Yahudiler adına Kudüs'te ilk yerleşim Davud Peygamber zamanında. Ahit Sandığı'nı getirip o meşhur taşa/sahreye yerleştirmiş. Sonra onun oğlu Süleyman Peygamber Mescid-i Aksa'yı inşa etmiş. Ama onun inşa ettiği mescit tarihte defalarca yıkılıp yeniden yapılmış.
Kudüs ve Mescid-i Aksa Hıristiyanlarca da çok kutsal. Hz. Meryem ve Hz. İsa ile ilgili bütün hatıralar orada.
Bazılarının Mescid-i Aksa diye bildiği altın kubbeli Ömer Camii/Kubbetü's-Sahra, Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmış. İslam sanatının ilk muhteşem eseri. Şeklinden süslemelerine kadar her yanı sembolik ifadelerle dolu. Her şekil bir anlam ifade ediyor.
Yapılma sebebi konusunda iki farklı şey söyleniyor ama makul olan, Kudüs'teki Yahudi ve Hıristiyan eserlerine karşı Müslümanların eziklik duymalarının önüne geçmek, biz istersek daha alasını da yapabiliriz özgüvenini vermek. Gerçekten bu mabet o kadar öne çıkmış ki, bütün bir Kudüs'ün sembolü haline gelmiş ve neredeyse Mescid-i Aksa'yı bile gölgede bırakmış. Böyle olmalı mıydı? Tartışılabilir.
Asılı taş olarak bildiğimiz 'sahra' ile ilgili rivayetlerin kahir ekseriyeti asılsız, ama Hz. Musa'dan beri Yahudilerin kıblesi, yağlanma ve kurban kesme taşı olduğu sabit. Yani bu taşın ulü'l azm bir peygambere kıble olma gibi bir kutsiyeti var. Resulüllah'ın üzerine basıp miraca çıktığı, bu sebeple önceleri havada olduğu, üzerinde onun mübarek ayak izinin bulunduğu söylentileri temelsiz. "Sahra/taş ve acve/hurması cennettendir” anlamında bir hadisi şerif var, ancak şarihler bu hadiste sözü edilen taşın Kâbe'deki Haceru'l-Esved olduğunu söylüyorlar.
Mescid-i Aksa'nın haremi 124 bin metrekarelik bir alan. Mescid-i Aksa'nın buranın tamamı olduğu bile söyleniyor.
Resulüllah'la birlikte Müslümanlar, Medine döneminin ilk 16 ayı da dâhil, önceleri Mescid-i Aksa'ya dönerek namaz kılmışlar. Yani orası Müslümanların da ilk kıblesi. Kıble oradan Kâbe'ye çevrilmesine rağmen Resulüllah'ın ziyaret edilip içinde namaz kılınmasının çok sevap olduğunu söylediği üç mescitten biri. Kâbe, Medine Mescidi ve Mescid-i Aksa. Yani dünyadaki diğer hiçbir mescidin içinde kılınan namazın sevabı açısından diğerine üstünlüğü yok. Namaz kıldıran imamın âlim ve takva birisi olması durumu müstesna.
Resulüllah'ın mucizelerinden İsra olayı, Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya olan gece yolculuğudur. Bunu Kur'an-ı Kerim açıkça söyler. Kâbe'den değil de Mescid-i Haram'dan denmiş olması, Mescid-i Aksa'nın da sadece bina değil, haremiyle birlikte Mescid-i Aksa olduğu fikrini güçlendiriyor.
Müslümanlar Kudüs'ü ilk kez Raşit Halife Hz. Ömer zamanında, H. 17/638 yılında Ebu Ubeyde bin Cerrah komutasında fethettiler. Hz. Ömer gelip şehrin anahtarını aldı ve Ubade bin Samit'i oraya kadı tayin etti.
Yani Kudüs üç semavi din için de önemli bir merkez. Mukaddes ve mübarek bir belde olduğunu Kur'an-ı Kerim bizzat söylüyor.
Müslümanlar Kudüs'ü fethedince orada bulunan Yahudi ve Hıristiyanlara dokunmamışlar, tam bir din özgürlüğü tanımışlar. Hatta müfessir İbnü'l-Arabi Kudüs'te Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman âlimler arasında ilmi tartışmalar yapıldığını bile söyler.
Sonraları Kudüs Selman el-Farisî, Rabia el-Adeviyye, Bişr el-Hafiy, Seriy es-Sakatî gibi sufilerin uğrak yeri haline gelmiş. Bunların bir kısmının ve daha başkalarının orada makamları ve temsili kabirleri var.
Batı'yı korkutan Malazgirt Zaferi'nden 15 yıl sonra, yani 1086 da gerçekleştirilen ilk Haçlı Seferi'nin ardından 13 yıl sonra da 1099 da Haçlılar Kudüs'ü işgal edip orada bulunan bütün Müslümanları ve Müslümanlara yardım ettikleri gerekçesiyle bütün Yahudileri tarihte eşi az görülmüş bir katliamla hunharca öldürmüşler. Manzarayı gören bir Batılının ifadesiyle, sokaklar diz boyu kanla dolmuş.
1187 de Salahattin Eyyubi Kudüs'ü tekrar fethetmiş. Salahattin'in hayatı boyunca üç önemli hedefi varmış: İslam devletçiklerinin birliğini kurmak, Kudüs'ü fethetmek, Kostantiniyye'yi fethetmek. İlk ikisini başarmış, üçüncünün hazırlıklarını yaparken vefat etmiş. Salahattin Kürt, ama ırkçı değil ümmetçi, tıpkı Fatih gibi. Bu bana şöyle bir şey hatırlattı. Müslümanlık ancak ırkçılık aşılınca birleştirici olur. Çünkü ümmet olmanın önündeki en son engel ırkçılıktır. O aşılmadan kâmil Müslüman olunamıyor.
Kudüs'te sadece Mescid-i Aksa değil, yüzlerce muhteşem tarihi eser var. Her tarafta Kanunî'nin ve diğer pek çok Osmanlı sultanının da imzalarını görmek mümkün. Son yıllarda TİKA orada pek çok tarihi eseri restore etmiş. Bu da birilerini acayip rahatsız ediyor.