Bundan 2 hafta kadar önce Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bir talimatı basına yansımıştı. Başbakan; kamunun elindeki lojman, sosyal tesis ve taşıtların envanterinin çıkarılması talimatını verdiğini, bu konuda çalışma yapıldığını ve satışlarının gündeme geleceğini söylemişti.
Haber, diğer gündem konularında olduğu gibi kapandı gitti. Oysa konu, birileri ve hatta yüzbinlerce kamu çalışanını çok yakından ilgilendiren bir niteliğe sahip.
Bürokrasinin ekonomi ile ilgili farklı birimlerinde en üst kademelerde görev yapan birisi olarak bu filmi (!) daha önce birkaç kez görmüştüm. Hatta bazı çalışmaların içinde de bulunmuştum.
Kamunun elindeki lojman, sosyal tesis ve taşıtların satışı konusu genelde iki nedenle gündeme gelirdi.
Birincisi, yeni iktidara gelen hükümetlerin heyecan ve radikal çözümler adına konuyu gündeme getirmesiydi.
İkincisi de bütçe açığının kapatılması yönünde bu çareye başvurulması düşüncesiydi.
Şimdi akla şu soru geliyor: Davutoğlu Hükümeti veya daha doğru ifadeyle Başbakan Prof. Davutoğlu kişisel olarak niçin bu konuyu gündeme getirmişti?... Yukarıdaki iki temel gerekçeden hangisi geçerliydi.
Kanımızda birincisi değil. Zira; Hükümet yeni değil. Kesintisiz olarak 12 yılı geride bırakmış ve bakanların çoğu en az 7-8 yıldır Kabine içerisinde. Dolayısıyla yeni bir heyecan veya radikallik beklemek kolay değil. Hele de 3 dönemini dolduranlar için. Hatta açıkçası bu kadar deneyimli bakanların olduğu yerde bu gerekçeye sığınmak imkansız. Şöyle ki; Bakanlar kıdem aldıkça bürokrasiye daha çok yanaşırlar ve bürokratik refleksleri artık benimser veya kanıksarlar. Bu tespitimi geçmiş deneyimimle yapıyorum.
Geriye ikinci konu kalıyor. Yani; bütçe için yeni bir kaynak arayışı. Burada da farklı bir durum var. Bu hükümetin en çok övündüğü konuların başında bütçe disiplini ve başarısı geliyor. O zaman bütçeye kaynak arayışı düşüncesi de geçerli değil.
Dolayısıyla bu konunun gündeme gelmesi ve özellikle zamanlaması ilginç!...
Ancak; şunu belirtmek gerekir ki kamu lojman, tesis ve taşıtlarının satışı şart. Konunun, gerekçelerinden daha çok yarattığı sonuçlar önemli. Gerçekten de konuya sadece bütçe veya kaynak açısından bakmamak gerek. Esasen konunun sosyal, kültürel, politik gerekçeleri var.
Her şeyden önce ülke imajı açısından iyi bir görüntü değil. Lojman veya kamu konutları, kamu taşıtları; daha çok geri kalmış, demokrasiden nasibini almamış, totaliter sistemi benimsemiş ülkelerin bir gerçeği. Bürokraside yer alanlar da bu gerçeği çok iyi bilirler.
Asya’nın ortalarına ve daha doğusuna, Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya gidildiğinde bu saltanatın bütün ihtişamı göze çarpar ve hatta göz kamaştırır. Ama; Kuzey Amerika veya Batı Avrupa’ya gidildiğinde böyle bir durum görülmez. Zira; standartlar vardır, normlar vardır. Her şey açık ve şeff aftır.
Geçmiş bürokrasi yıllarımızda gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere gittiğimizde neredeyse her bir heyet üyesine bir araç tahsis edilirdi. Her türlü ikram abartılı olurdu. Şimdi de çok değişen bir şey yok.
Tam bu noktada bir anekdotumu paylaşmak isterim.
Gelirler Genel Müdürü olduğum yıllardı. O zaman ünlü "nereden buldun” kanununu çıkarmıştık. Kanuna göre Amerika’nın "gelir” tanımını benimsemiştik. Daha doğrusu Amerikan sisteminden önemli ölçüde yararlanmıştık.
1998 yılında kanun çıktıktan sonra Amerika’ya gittik. IRS diye dünyada çok iyi bilinen İç Gelirler İdaresi Başkanı’nın davetlisiydik. Merkezde ve çeşitli eyaletlerde bize programlar yapılmıştı. Protokol gereği IRS Başkanı bize öğlen yemeği verecekti. İki heyet olarak toplam 9 kişiydik.
Dönemin IRS Başkanı ile asansörden inerken gayri ihtiyari aklımdan şu geçmişti: Yemeğe giderken acaba nasıl bir arabaya binecektik? Koskoca IRS Başkanı’nın makam arabası nasıldı? Hangi marka ültra lüks ve güvenli araçtı?...
Aşağı indiğimizde, 3 taksi çağrılmıştı ve biz onlarla Washington’un en lüks lokantasına gitmiştik. Bu, hayat boyu unutamayacağım bir şaşkınlık ve sonunda kendime geldiğimde hayranlık idi.
Son müsteşarlık yaptığım makama tahsisli lojmanı satışa çıkardığımda gördüğüm tepki de beni çok şaşırtmıştı.
Her neyse…
İşte gelişmişlik ve mantalite farkı bu galiba.
Bir de bizdeki lojman keyfiliğini ve düzensizliğini, sosyal tesislerin dayanılmaz cazibesini ve ucuzluğunu, makam araçlarını hoyratça ve tepe tepe özel işlerde de kullanma aymazlığını ve kurnazlığını düşünelim.
Eğer Başbakan Davutoğlu konuya bu açıdan bakıyorsa, doğrusu tebrikler… Umarım yeni 2015 seçimlerine kalmadan bu konuyu ele alır ve parmak basar. Öncelikle de Başbakanlığın araçlarından satışa başlar.
Ama; geçmiş deneyim ve sezgilerimiz bizi biraz umutsuzluğa sürüklüyor.
Yine de bakalım görelim…
http://www.dunya.com/kamu-lojman-ve-tasitlarinin-satisi-olmali-mi-157392yy.htm