Ayşe Özek Karasu /HT Pazar
Diyanet uyarıyor: "Aşırı internet zihni geriletir. Bilgisayar oyunu, organları fuzuli işgaldir. Fazla kullanan tedavi olsun." ABD'li uzman Nicholas Carr uyarıyor: "Google insanı salak yapar, beynin yapısını değiştirir."
Nereden biliyorsunuz? Yani ben de "İnternet kabız yapar" diye bir iddiada bulunabilirim rahatlıkla. Tarih boyunca zihni melekeyi ilgilendiren yeni teknolojiler hep zararlı bulunmuştur. Mesela Sokrat'a göre yazı yazmak hafızaya zarardı. Sonra okul, gazete, radyo ve televizyon... Bugün bunlardan şikayetçi olan varsa çıksın ortaya.
İsviçreli ünlü botanikçi ve zoolog Conrad Gessner, modern dünyanın aşırı bilgi yüklemesi yüzünden zihnin dumura uğramasından şikayetçiydi. "Bu kadar bilgi kafa karıştırıyor" diyordu.
Bugün dijital ortamın risklerine ilişkin pompalanan uyarılarla birebir örtüşüyordu şikayetleri.
Aslında Gessner hayatta e-mail filan atmamıştı. Bilgisayar denen aletten de haberi yoktu. Çünkü internete girmek için daha 4 yüzyıl beklemesi gerekiyordu. 1565 yılında öldüğünde, bilgisayar henüz icat edilmemişti.
Tabii burada Gessner'in hafiften mazohist olduğunu belirtmek gerek. Dağlarda çiçek böcek kovalamakla yetineceği yerde, evrensel kitap endeksi hazırlamaya kalkışmıştı. 16. yüzyıla kadar yaşamış ne kadar yazar varsa topunu, eserlerinin adlarıyla birlikte "Bibliotheca universalis" adlı endekste toplamıştı. Latince, Yunanca ve İbranice şeklinde. Endeks yararlı olmasına yararlıydı ama, o uzun çalışma Gessner'in asabını bozmuştu. Yazılmış onca satırı, zihin bulandırıcı fuzuli malumat olarak görmeye başlamıştı.
Yeni buluş ve teknolojilerin getirdiği fazla bilgiye karşı duyulan korku, bilginin kendisi kadar eskidir. İnsan beyni pek de matah bir organ değilmiş gibi, sürekli süngere dönmesinden endişe edilir nedense.
Şimdi fennin son icadı internet ya, kendini nörolog, sosyal psikolog zanneden bir takım "uzmanlar" hemen her gün bir uyarı yumurtluyor. Medya da yayınlıyor. Absürd uyarılar var. Mesela CNN, "E-mail, IQ'ya esrardan daha zararlı" haberi verebiliyor. Daily Mail, "Facebook kullanıcısı olmak, kanser riskini artırıyor" diye yazıyor. "Twitter ve Facebook, ahlaki değerleri yok ediyor. Facebook gençliği çevresiyle ilişki kuramıyor. İnternet dikkat bozukluğuna yol açıyor" şeklinde uzayıp gidiyor uyarılar.
İnternet yüzünden uzun soluklu yazılara odaklanma sıkıntısı çekildiği söyleniyor. Eh, bu çağda okumalar da böyle, ne yapalım.
OKUR-YAZARLIK BİLE ZARARLIYDI
Bunların hiçbiri bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlar değil. Çoğunlukla kişisel görüşlerin genelleştirilmesinden ibaret. Aslına bakılırsa araştırmalar tam tersi sonuçlar veriyor. Mesela, internet ile zihinsel sorunlar arasında bağlantı bulunamadığına dair yığınla çalışma var. Sonra, sosyal arkadaşlık sitelerinde aktif olanların, internet dışı sosyal hayatlarının daha iyi olduğu çıkıyor araştırmalardan, Bilgisayar oyunu oynayanların da bilgiyi özümsemede, oyun oynamayanlara göre daha başarılı olduğu anlaşılıyor.
Ama, yeni buluş ve teknolojilere kötümser bakmayı seviyoruz. Hem de yüzyıllardır.
Düşünün, okur-yazarlık bile zamanında zararlı bulunmuştu. Socrat'ın yazı yazmaya itirazı meşhurdur. Büyük düşünür, "Yazı yüzünden unutkanlık başlayacak, çünkü yazı yazanlar hafızalarını kullanmayacaklar" diye düşünmüştü.
TELEVİZYON SEYRETMENİN İLMİ
Avrupa'da gazetelerin yaygınlaşmaya başladığı 18. yüzyılda Fransız devlet ve din adamı Malesherbes, gazete okumanın insanları toplumdan tecrit edeceğini ileri sürmüştü. Çünkü ona göre havadislerin toplu ortamlarda, yetkili bir makamdan alınması gerekiyordu. Mesela kilise kürsüsünden. 19. yüzyılda Amerika'da, okul eğitiminin çocukların beyin ve sinir sistemlerine zararlı olduğunu ileri sürenler çıkmıştı.
Radyo icat edildiğinde ise alet çocukların dikkatini dağıtacak, derslerini etkileyecek, dengeler bozulacak diye şikayetler başladı. Ama tabii hiçbir icat televizyon kadar müsibet görülmedi. Radyo tiyatrosu dinleyen hoş aile tablolarını ortadan kaldırdı diye bile hayıflanıldı.
Hatırlar mısınız, televizyon seyretmek, uzay gemisi yönetmek kadar komplike bir işti bir zamanlar. Alete hangi açıdan, kaç metre öteden bakılacak, cihaz hangi yükseklikte duracak gibi önemli meselelerimiz vardı. Zararlı ışınlara karşı koruyucu mavi camlar filan takılırdı.
Şimdi neden konuşmuyoruz bunları? Televizyon seyir ilmi mi zayıfladı?