Yılın üçte biri geçti. Ekonomimizdeki gelişmeleri değerlendirmek ve bundan sonrası için daha önce verdiğim tahminlerde bir değişikliğe gerek olup olmadığını tartışmanın zamanı.
Ortama ilişkin gelişmeler: Bu dönemin ilk yarısında dış finansal piyasalar çok gergindi. Aynı dönemde yurtiçi siyaset de çok gergin ve karışıktı. Bu gerginliğe bağlı olarak hızlı kur artışı gözledik. Faizlerde de yukarıya doğru baskı oluştu. Merkez Bankası (MB) ocak ayı sonunda kısa vadeli faizleri önemli biçimde artırdı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kredi artış oranını sınırlamaya yönelik kararları da bu dönemde devreye girdi. Bu dört ayın ikinci yarısı ise özellikle yurtdışı finansal piyasalar açısından daha sakin geçti. Risk alma iştahı bir miktar yükseldi. Ukrayna krizinin pek belirgin bir olumsuz etkisi olmadı. Nisan ayına doğru yurtiçindeki siyasi gerginlikler ilk iki aya kıyasla azalmaya başladı.
Büyüme: İlk iki ayda sanayi üretimi bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla azımsanmayacak ölçüde yükseldi. Yılın ilk dört ayında kapasite kullanım oranı geçen yılın ilk dört ayındaki değerlerin üzerine çıktı. Bu veriler yılın ilk dört ayında büyümenin geçen yılki düzeyi civarında seyretmiş olabileceğine işaret ediyor.
Büyümenin bileşimi: İlk üç ayda özel yatırım harcamalarının öncü göstergesi olan reel kesim güven endeksi bir yıl öncesine kıyasla düştü. MB’nin ve BDDK’nın önlemleri ile hem kredi arzı artış oranı belirgin biçimde azaldı hem faizler yükseldi. Öte yandan ilk iki ayda net sermaye girişi yerine çıkış oldu. Artan belirsizliği de eklerseniz, çok muhtemelen özel yatırım harcamaları bu dönemde azalmış olmalı. Buna karşılık, tüketim azalmadı ama tüketici kredilerinin artış oranındaki keskin düşüşe ve faizlerdeki yükselmeye bağlı olarak artış oranının düşmüş olması beklenir. İhracat performansı ise geçen yıla kıyasla biraz daha iyi oldu.
Cari açık ve finansmanı: İlk iki ayda cari açıkta bir miktar düşüş var. Buna karşılık, cari açığı finanse edecek kadar net sermaye girişi olmadı. Az önce belirttiğim gibi, aksine, az da olsa net çıkış gerçekleşti. Net sermaye girişlerindeki bu gelişme, tüketici kredilerinin artış oranını düşürerek cari işlemler açığını azaltmaya çalışan politikanın (çok gecikmiş olmasına karşın) ne denli haklı olduğunu gösterdi.
Enflasyon: Türkiye’de enflasyonda önemli bir inatçılık var. Bu olguya bağlı olarak ve daha önce ayrıntılı biçimde tartıştığım nedenlerle yıllık ortalama enflasyondaki gelişmelere bakmak gerekiyor. İhracat pazarlarımızdaki rakiplerimize kıyasla yüksek bir enflasyonumuz var. Bu bizim açımızdan maliyet dezavantajı demek. Yılın ilk dört ayında enflasyon daha da yükseldi.
Peki, 2014 için daha önce verdiğim tahminler? 6 Kasım tarihindeki yazımda hem enflasyona hem de büyümeye ilişkin tahminlerimi sizlerle paylaşmıştım. Büyümenin yüzde 4’ün biraz altında –mesela yüzde 3.6 gibi- gerçekleşmesini, ortalama enflasyonun ise yüzde 8’in çok az üstünde kalmasını beklediğimi belirtmiştim. Ocak ayı başında ise, aralık ortasından itibaren yaşananlara bağlı olarak "… büyümenin daha düşük, enflasyonun da daha yüksek olma riski var ve bu risk az değil” demişim.
Önümüzdeki dönemde siyasetin tekrar gerginleşmesi olasılığı mevcut. Umarım bu olasılık gerçekleşmez ama var bu olasılık. Yaz aylarında ise muhtemelen ABD Merkez Bankası’nın faizleri 2015’in hangi ayından itibaren artırmaya başlayacağı tartışmasına girişeceğiz. Dolayısıyla, 6 Kasım tarihindeki öngörümde bir değişiklik yapmaya gerek görmüyorum. İleride değişiklik gerekirse, büyümede aşağıya doğru bir değişiklik yapmak riski söz konusu
http://www.dunya.com/ilk-dort-ayin-degerlendirmesi-155731yy.htm