İktisatçılar üçe ayrılır: 1) Ekonomi okumuş olanlar, 2) Ekonomi okumuş ve bunu hem teori hem de pratikte ileri düzeye çıkarmış olanlar, 3) İktisatçıymış gibi yapanlar. Bu üç grup içinde en kalabalık olanlar üçüncü gruptakilerdir. İktisatçıymış gibi yapmanın pek bir zararı ya da bedeli yoktur. Örneğin mühendismiş ya da doktormuş gibi yapamazsınız. Gelip size bir binanın statik hesabının nasıl yapılması gerektiğini ya da safra kesesi iltihabının nasıl iyileşeceğini sorarlarsa altından kalkamazsınız. Ama iktisatçıymış gibi yaparsanız ve size örneğin "enflasyon nasıl düşer” diye sorarlarsa vereceğiniz cevap, birinci gruptakilerle inanılmaz benzerlikler gösterebilir. Aynı soruyu ikinci grupta yer alanlara sorarsanız alacağınız cevap hem öteki iki grupta bulunanların yanıtlarına benzemeyebilir hem de sizi hiç tatmin etmeyebilir. Çünkü ikinci grupta bulunanların kafası karışıktır. Çünkü işin özü karışıktır. Ekonomide her sorunun mutlak doğru cevapları yoktur. İkinci grupta yer alanlar size enflasyonu düşürmek için öyle şeyler anlatırlar ki hiçbir şey anlamazsınız hatta bildiğinizi bile unutabilirsiniz.
İktisatçılar, isteseler de istemeseler de geleceğe ilişkin tahminler yapmak zorundadır. Hiç niyetleri olmasa bile çevreleri zorlar bunu yapmaları için. İktisatçı olduğunu bildikleri kişiye sorarlar "enflasyon bu yıl ne olur?” veya "cari açığımız artmaya devam eder mi?” ya da "hangi yatırım aracı daha iyi getiri sağlar?” Bu soruları yanıtlamak için iktisatçı, eğer falcılığa soyunmamışsa bir takım varsayımlar ortaya koyarak ve geçmiş verilere dayanarak tahminler yapar. İktisatçıyı falcıdan ayıran en temel ölçüt varsayımlara dayalı olarak geçmiş verileri ve geleceğe yönelik beklentileri kullanarak tahmin yapmasıdır. Aslında varsayım yapmak iktisatçıyı falcı karşısında bilimsel bir yere getirse de aynı zamanda zayıf konuma düşüren şeylerin başında gelir. Çünkü varsayımların sıralanması işin en sıkıcı bölümüdür ve soruyu soranın ya o bölümü dinlememesine ya da iktisatçıyı ciddiye almamasına yol açar. İktisatçıyı ciddiye almamanın bir zararı olmayabilir ama varsayımları dinlemeyip de iktisatçıyı ciddiye almanın zararı olabilir.
Bu sıkıcı yanları nedeniyle çoğu kez iktisatçılar da tahminlerini açıklarken varsayımları vurgulamayı ihmal ederler. Varsayımları sıralarken iktisatçıya "öyle şartlar söylüyorsun ki bunları ben söylesem ben de tahmin yaparım” biçiminde itiraz gelir. Çok doğrudur bu itiraz. O nedenle ben de diyorum ki eğer verileri ve gelecekle ilgili beklentileri kullanmayı biliyorsanız kendi varsayımlarınızı ve bunlara dayalı olarak kendi tahminlerinizi yapın. En tutarlısı budur. Yalnız bunu yaparken objektif kalmaya çalışın. Yani duygusal olmayın, siyasal yaklaşımınızı tahminlerinize karıştırmayın.
Kur tahmini yapmanın varsayımları sıralamaktan ve kabul ettirmekten öteye iki güçlüğü daha vardır: Her şeyden önce Türkiye gibi sürprizlere açık ekonomilerde yalnızca kur tahmini değil her türlü tahmin çok zordur. Ayrıca kur tahmini hem Türkiye’nin, hem de rezerv paralara sahip ekonomilerin ve ticaret ortağı olunan ülkelerin göstergelerini tahmin etmeyi ve onlardaki değişimin etkilerini izlemeyi gerektirir.
Öneri: Bir iktisatçının tahminlerine göre hareket etmeden önce varsayımlarını sorgulayın. Eğer varsayımsız tahmin yapmışsa köşedeki falcının görüşlerini tercih edin.
Not: Bu yazı, 3 Mayıs 1998 tarihinde Yeni Yüzyıl Gazetesinde yayınlanmış "İktisatçılar” başlıklı köşe yazım ile 7 Şubat 2006 günü Radikal Gazetesinde yayınlanmış "Falcılardan Farkımız” başlıklı yazımın bazı değişikliklerle birleştirilmesinden oluşmuştur.