Günümüzde İsrail’i eleştiren herkes anti-semitist olarak görülürken bir yandan da her Yahudi, Siyonist olarak algılanıyor. Peki Siyonizm’e karşı çıkmak, Yahudi düşmanlığı yapmak anlamına mı geliyor?
Siyonizm tarih sahnesine çıktığında çoğu Yahudi’nin buna karşı geldiği pek bilinmez. Örneğin en önemli Siyonist kurumlardan biri olan ‘Jewish Agency for Israel’in eski başkanı Avrum Burg, İsrailli kimliğinin onu insan ve Musevi olmaktan alıkoyduğunu belirtir. Burg’a göre "Günümüzde İsrail, yozlaşma çatısına, baskı ve adaletsizlik temellerine dayanmaktadır. Bu nedenle de Siyonist girişimin sonu artık hemen kapımızdadır.” İçeriden birinin bu sözleri dile getirmesi, bizzat içeri bir muhalefetin de söz konusu olduğunu ortaya koyuyor aslında. Son iki aydır devam eden İsrail Devleti’nin Filistin halkı üzerindeki zulmünden sonra "Acaba Museviler, kendi devletlerine karşı bir muhalefet sergiliyor mu?”, "Her Musevi Siyonist mi?”, "Siyonist, Musevi ve Yahudi kavramlarının hepsi aynı kapıya mı çıkıyor?” ve "Siyonizm’e karşı çıkmak ve muhalefet etmek Yahudi düşmanlığı yapmak anlamına mı gelir?” soruları akla geldi.
Öncelikle "Yahudi ile İsrailli” ve "Musevilik ile Siyonizm” kavramları arasında bir ayrım yapılması gerekiyor. Çoğu zaman her Yahudi, İsrailli olarak bilinir ya da her Musevi, Siyonizm’in destekçisi sanılır. Peki, işin aslı öyle midir? Birçok Yahudi, İsrail’in politikalarına ve içinde bulunduğu bölgeyi kan gölüne çevirmesine itiraz ederken Siyonizm’in hedef ve arzularının da karşısında yer alıyor. Geçmişten bugüne İsrail ve Siyonizm’in bizzat içeriden nasıl bir muhalefetle karşı karşıya olduğuna bakalım. Lakin daha önce "Nedir bu Siyonizm?” sorusunu soracağız.
SİYONİZM, dinî değil dünyevî bir yapı
Siyonizm’in tarihi aslında bir nevi dünyevileşmenin de tarihi. Her ne kadar dinî bir oluşum gibi görünse de aslında Aydınlanma mirasından sonuna kadar faydalanan ve din dışı bir amaçtan beslenen siyasi ve ideolojik bir yapılanma. Siyonizm, 19. yüzyılın son yıllarında Orta Avrupa’da asimile olmuş Yahudiler arasında ortaya çıkmış. Bu kişiler de o dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran sekülerleşme hareketine girişenler arasında yer alıyorlardı. İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Yahudilerin Siyonizm Karşıtlığı’ kitabının yazarı Yakov M. Rabkin’e göre Siyonizm, bir nevi hahamlara sırtını dönmüş ve moderniteyi arzulayan bir oluşum haline gelerek siyasi tarihe eklemlenmeye çalışmıştı.
Yahudi kökenli Avusturyalı gazeteci Theodor Herzl ile birlikte başladı aslında her şey. Herzl; milliyetçiliği benimsemiş, siyasi Siyonizm’i kurmuş ve bu fikri, daha sonra İsrail Devleti olacak olan topraklar üzerinde Osmanlı İmparatorluğu’na taşımıştı. Herzl’in esin kaynağı ise o dönemde Orta ve Doğu Avrupa’yı kasıp kavuran etnik milliyetçilikti. Herzl’in tüm Yahudileri temsil etme gibi bir iddiası bulunmaktaydı. Fakat bu iddia hem Musevilik otoritelerini hem de cemaatin önde gelenlerini rahatsız ediyordu. Siyonizm’e muhalefet, Musevi cemaatler arasında daha ilk zamanlardan itibaren oluşmaya başlamıştı.
Siyonizm’in amacı; farklı kültürleri benimsemiş, başka başka diller konuşan ve dünyanın dört bir köşesine dağılmış insan gruplarından seküler bir ulus meydana getirmekti. Siyonistlerin bu gruplara yeni bir dil vermesi, başka bir toprağa nakletmesi ve komşuları üzerindeki hâkimiyetlerini temin etmesi gerekiyordu. Böylesi bir radikal proje, Musevi kimliğine sıkıca tutunanlar tarafından sert bir muhalefetle karşılandı. İsrail Devleti’nin ilanına neden olan bağımsızlık savaşının ortasında Kudüslü Musevi bir grup şunu dile getiriyordu: "Kendimizin, karılarımızın ve çocuklarımızın, Tanrı korusun, Siyonist putperestlik adına ölüme sürüklenmesine olanak tanımayacağız. Tanrısızların, inançsızların, cahillerin ve sorumsuz bölücülerin yanlış, kaçık fikirleri nedeniyle, yüz binlerce Yahudi’den oluşan bütün bir nüfusu, boğazlanmaya giden kuzular gibi sürüklemesi ve bütün bir nüfusun masum bir güvercin gibi, kuzu kuzu ölüme gitmesi hayal edilemez.”
Umutlar ve hayal kırıklığı
1948’de kurulan İsrail Devleti, yüzyıllarca yersiz yurtsuz bir şekilde farklı coğrafyaları dolaşmış bir halka sözde vaat edilmiş toprakları sunuyordu. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Soykırımı’nın kurbanı olan pek çok Yahudi, bu devleti bir ümit olarak görüyordu. Fakat devletin daha ilk yıllarından itibaren militarist ve baskıcı bir siyaset izlemesi, bu ümidi kısa zamanda bir hayal kırıklığına dönüştürmüştü. Söz konusu değişimi yaşayan insanlardan biri de ünlü Musevi entelektüel Hannah Arendt’ti. Arendt, bu yeni oluşumu insan özgürlüğünün ve demokrasinin geç kalmış bir zaferi olarak düşünüyordu. Ancak İsrail Devleti’nin tam tersi bir gerçeklik ürettiğine şahit olunca hayal kırıklığı içinde ABD’ye geri döndü. Arendt’in hayat hikâyesindeki bu rota değişikliği, aslına bakılırsa neredeyse bütün Yahudi entelektüeller için de geçerliydi. Zygmunt Baumann, Noam Chomsky, Tony Kushner, Michael Ratner, Judith Butler, Naomi Klein, Wallace Shawn ve birçok sağduyulu entelektüel, bu yeni devletin temellendiği zorba ideolojiye karşı çıkıyorlardı. Bu Siyonizm karşıtlığı, yalnızca Batılı eğitim almış düşünürlerle de sınırlı olmadı. Geleneksel Yahudi anlayışının içinden, bizzat Yahudi din adamları tarafından da Siyonizm’e hem bireysel hem de Musevi cemaatler adına itirazlar yükseldi.
Harediler ve Hasidlerin Siyonizm’le mücadelesi
Musevi cemaatleri arasında belki de en çok göze çarpan iki grubu oluşturuyor Harediler ve Hasidler. İki grup da oldukça muhafazakâr ve bir o kadar da Siyonizm karşıtı. İsrail Devleti’ni desteklemiyorlar ve Ortadoğu’daki şiddet ve terörün sebebi olarak İsrail’in politikalarını görüyorlar. Aynı zamanda Gazze’deki kuşatmanın da son bulmasını istiyorlar. İsrail Devleti’nin Yahudiliği siyasallaştırdığını ve alet ettiğini de özellikle vurguluyorlar. Kısacası dünyadaki tüm Yahudilerin Siyonist olmadığını, hepsinin İsrail Devleti’yle ve onun Yahudiler adına gerçekleştirdiği eylemlerle ilişkili olmadıklarını göstermeyi arzuluyorlar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm önemli Hasidizm merkezleri Amerika’ya taşınmak durumunda kaldı. İsrail Devleti’ne ve Siyonizm’e karşı tutumlarından dolayı İsrail’i değil, Amerika’yı tercih ettiler. İsrail kurulduğundan beri uç noktalarda bir eleştiri ve muhalefet örneği sergilediler. Bunun da bir karşılığı olacaktı elbette. Siyonist entelektüellerce kamuoyu önünde görmezden gelinen anti-Siyonist Harediler, pek çok Yahudi tarafından ‘Yahudi halkına ihanet edenler’ olarak görüldü. Toplumdan dışlanmaya ve ‘kirli çamaşırlarımızı herkesin içinde yıkamak’ suçlamalarına maruz kaldılar.
Anti-siyonizm, Yahudi düşmanlığı değildir