Devletin milletten gizlediği sırlara vâkıf olma hakkını kazandın. Bunu seveceksin zamanla ve sana "obskürantist” diye küfrettiklerinde "Ya Rabbi şükür!” diyeceksin. Masanın doğru tarafında oturduğunu düşüneceksin, steril fanustan gayrimemurları seyrederken zevkleneceksin. Gerçeklikle irtibatın koptuğu kadar mutlu olabileceksin; bu da senin trajedin. Bu arada, bürokrasinin dışında olan her insanın sana imrendiğini düşüneceksin ya; işte bu fikrine gülen kargaların seslerini asla duyamayacaksın. Çünkü bu seslerin dile geldiği ortamlara giremeyeceksin, sana artık yabancı gibi bakacaklar.
Üç-dört sene dayandıktan sonra bir daha Memuristan’dan kurtulamayacaksın. Memuriyet virüsü en derin içine yerleşmiş olacak. Hatta hafta içinde her gün dokuz ila beş arasında daire dışında nefes alamayacağını düşüneceksin. Mesleğini hayatına yansıtacak, evden eve bir dostunu aradığında bile "Dâhili numarası kaçtı acaba?” diye düşüneceksin. Bunu düşünebilmiş olduğun için kendine gülmeyi bıraktığın an, müdürlük kıvamına geldiğin andır.
Kahverengi duvarlardan ve solgun kaplı dosyalardan ibaret bir ülkede, Evrakistan’da yaşayacaksın ve orayı ülken sanacaksın; ama sana yanıldığını gösterecek kadar zengin bir muhayyilen kalmayacak. Senin ülken aslında kravatsız ve kot pantolonlu. Pazar günü onlar gibi giyinmeye çalışacaksın, ama üzerindekiler hep eğreti duracak. Vücut şeklin artık takım elbiseye uyumlu hale gelmiş olacak. Ne giysen ülkendeki insanların üzerinde durduğu gibi durmayacak.
Bütün memurlar gibi sen de sınıfından olmayan insanlara benzemek için sana yakışmayacak faaliyetlerde yer almaya çalışacaksın. Ütopyalar anlatan kitaplara, uzakistanları betimleyen hikayelere meyledeceksin. Hatta şiir bile yazacaksın. Ama bunlar kursağından aşağıya geçmeyecek.
Katsayılardan, madde madde mevzuattan oluşan ayrı bir dil konuşacaksın. Bu dili en çok da maaş ve ikramiye hesabı yapmak için kullanacaksın. Emeklilik maaşı hakkında konuşmaya yirmi yıl öncesinden başlayacaksın. Bu muhabbet ölünceye kadar bitmeyecek; çünkü başkalarının maaşlarıyla kıyaslamalar yapmak gibi renkli öğelerle zenginleştireceksin sohbeti.
Kırtasiyecilik varlık sebebindir. Kestirme yollarla mevzuları çözmeye çalışırsan varlığına gerek kalmayacak. Karar alma süreçlerini uzatabildiğin kadar vazgeçilmez olacaksın. Zaten belirli bir düzen içinde rotasyona tabi olduğun için, tam biriken işler ve yanlışlar tavan gibi üzerine çökecekken o daireden kurtulacaksın. Böylece senin yerini dolduracak kişinin eline mazeret de sunmuş olacaksın. Ama bunun önemi yok; çünkü yükseldiğin yerde aynı mazeret hakkı sana da verilecek.
Amirin yaptığın bir hatadan dolayı seni kurtardığında bile, aslında kendini düşünüyor olacak. Sadece senin kusurunu örtmekle senin üzerindeki otoritesini pekiştirdiği için değil, her amir üstlerine kendi dairesini tozpembe bir gülistan olarak göstermek istediği için...
Adının önündeki unvan uzadıkça, işinin gerçek önemi azalacak ama itibari ehemmiyetin artacak. Zaten sen de hep bunu isteyeceksin. Yapman gerekenleri astlar ve hizmetindekiler yapacak, sen artık sadece dudağını kıpırdatacaksın. İmzan üzerinde daha çok çalışacaksın. İmza atışının en mükemmel şeklini bulması, müsteşarlık makamına erdiğinin resmidir. Bu bir memurun vehben ya da kesben yükselebileceği en yüksek mevkidir. Bundan sonrası da kesmezse, emekli olduktan sonra kazanmaya en yakın gördüğün partiden aday olup milletvekilliğine geçiş yaparsın. Ancak unutma, Türkiye’de bu sadece vehbi bir makamdır.
Hızlı yükselmek istiyor musun? Vaktini, belaya bulaşmamak için eyleme geçmemek üzere harca. Başarı sandığın her sonuç, bürokraside topuğuna sıktığın bir kurşundur. Ama yükselme hırsını hiç kaybetme. İçine baktığında bu hırsı bulamıyorsan ciddi bir sorunun var demektir. Memuristan’da hırsını kaybetmiş olmak, gerçek dünyada ölmüş olmak gibidir.
Gerçi, senin naçiz vücudun bulunduğun dairenin ömrü ile kıyaslandığında ne kadar kısadır, bir düşün: Her bir devlet dairesi, yeryüzünde ebedi hayata en yakın bir varlıktır. Her daire -zaman içinde değişik isimler alsa da- senden önce de vardı, senden sonra da olacak. Bu yüzden daireni kıskanacaksın; onu haksız olduğunda da hep korumaya, işlevi küçükse de büyütmeye çalışacaksın.
Bürokrasinin son iki yüzyıllık tarihi devasa bir büyümeyle taçlandırılmış bir başarı hikayesidir. Bütün diğer sınıflara karşı kazandığı her mevziyi yavaş yavaş tahkim ve eski haline döndürülemez bir sürece dâhil etmiştir. Kadim düzenlere karşı Aydınlanma değerleriyle beslenerek, ussallaşma ve merkezileşme eğilimlerini kullanarak ve büyüterek yayılan bürokratizasyon aslında insanlığın amok koşusudur. Bunu Holokost’ta anladıktan sonra unutan insanlık yeniden aynı koşuya başladı ve işte sen bu sayede bugün memur olabildin.
Hiçbir kurum kendi hacmini gönüllü olarak küçültmek istemez. Sen neden isteyesin? Ne zaman aklına böyle anarşik niyetler gelse, devleti küçültmek üzere kurulan Özelleştirme İdaresi’nin nasıl en büyük devlet kurumlarından birine dönüştüğünü hatırla. Özelleştirme İdaresi devleti küçültmediği için hesaba çekilemez; çünkü kendi varlık sebebini aşmış ve hesaba kitaba gelmez bir büyüklüğe erişebilmiştir. Bürokrasinin büyük kısmı kurumsal ihtiyaçtan değil, bürokratların kendi türlerini sürdürme içgüdüsünden dolayı vardır.
Emekli olduğunda geriye kalan gerçek hayatla ne yapacağını bilemeyeceksin. En tecrübekâr halinle, o aslında asla tanıyamadığın "milletinin, memleketinin” senden en büyük hizmetleri beklediği bir vakitte -ki o vakit aslında hiç bitmez- perestiş ettiğin devletin seni neden bir kenara itmek istediğini anlayamayacaksın.
Yıllar sonra şüphelenmeye başlayacaksın, acaba her günü müsavi geçtiği için en çok ziyanda olan taifeden mi oldum diye. İşten çıkınca ailende bulduğun konformizmin seni bu taifeden ayrı kıldığını düşüneceksin; ama o zaman da yanılmış olacaksın. Tam da o durum, seni ziyanda olan taifeye daha çok dâhil edendir.
Ha bir de şunu bil: Bürokrasiye girip de onun çarkına çomak sokmak diye bir şey yoktur. Bürokrasi ancak hiçbir şeyin değişmemesi için bazı şeylerin değişmesine izin verir. Batıya giden gemide doğuya doğru koşmakla geminin rotası değişmeyeceği için, dâhil olan herkes her halükarda o çarkı biler. Çark-ı idare bu sayede asla sektedar olmaz. O çark kimleri soğurmadı ki sen, sen kalasın...
http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=&makaleid=2290