Başlığı görünce şaşırdığımı düşünebilir ve başlığın "Fareler ve İnsanlar” olması gerektiğini zira John Steinbeck’in yazdığı eserin adının bu olduğunu bana hatırlatmak isteyebilirsiniz. Doğru, John Steinbeck tarafından kaleme alınan eserin adı bu ve biz Frankfurt’ta bu yıl 11.cisi düzenlenen Frankfurt Türk Tiyatro Festivali’ne, bu klasik eserin muhteşem uyarlaması olan tiyatro eseriyle başladık.
Aslında bu notu yazmamın sebebi bu tiyatrodan ya da kitaptan esinlenmekten ziyade Frankfurt şehir merkezinde bir cafe’de ayağıma dolaşan minik fareler oldu. Fareleri görünce, kediler neden bu farelerle ilgilenmiyor, sorusu aklıma geldi ve sokaklarda kedilerin olmadığını farkettim; aynı şekilde sahipleri ile gezen tasmalı köpekler dışında sokak köpeklerini de görmediğimi de.
Gözlemlediğim kadarıyla Avrupa’nın pek çok ülkesinde sokak hayvanları yok ya da yok denecek kadar az. Bunun ana sebeplerinden birisi zamana yayılmış bir mücadele süreci. Sokak hayvanlarının barınaklara yerleştirilmesi, kayıt altına alınması ve özellikle kişilerin hassasiyetlerinin üst düzeyde oluşu ile ihbarların etkin biçimde değerlendirilerek koruma altına alma işlemlerinin hızlanması bu süreçte önemli görünüyor. Bu sürecin yerel yönetimlere bırakılması ve daha net yetki ve düzenlemelerin yanısıra süreç takibinin etkin bir şekilde yönetilmesi ile özellikle de finansman kritik bir fonksiyon icra ediyor.
Finansman sorunu büyük ölçüde hayvan sahiplerinden alınan vergilerle çözülmüş. Almanya'da evcil köpek besleyenlerden köpek vergisi alınmakta, eğer köpek "tehlikeli" cinsler arasında yer alıyorsa bu vergi daha da yükselmekte. Bu vergi "Hundesteuer” olarak bilinmekte ve yerel belediye vergileri arasında yer almakta.
Almanya'da hayvan hakları, "Havyan Koruma Yasası" ile teminat altına alınmış. Bu yasada hayvanlara nasıl davranılacağı, hayvanların ne şekilde barındırılacağı ve acil durumlarda neler yapılması gerektiği düzenlenmiş. Yasaya göre, hayvan sahiplerin hayvanlarını herhangi bir sebepten sokağa bırakması yasak ve bu yasağa aykırı davrananlara 25 bin avroya kadar para cezası, hayvana eziyet edilmesi ya da öldürülmesi durumunda ise 3 yıla kadar hapis cezası verilmekte. Almanya’da sokağa bırakılan sahipsiz hayvanlar konusunda "Hayvanları Koruma Birliği" ve çeşitli dernekler de aktif çalışmalar yürütmekte.
Merak edenler için bazı şehirlerde alınan vergileri de paylaşayım:
Alınan bu vergilerin elbette bazı istisnaları var; engelliler için hizmet köpekleri ile bekçiler ve orman görevlileri tarafından kullanılan köpekler için ödeme yapmak zorunluluğu bulunmamakta. Kurtarma köpekleri de ilk yıl için vergiden muafmış.
Kediler için bir vergi söz konusu değil ancak onların da sokakta bulunması yasak. Zorunlu çipler nedeniyle sokağa terkedilen bir kedinin sahibi rahatlıkla bulunabiliyor ve sahibi bir cezayla karşılaşıyor. Kedi yasağını çok anlayamamıştım ancak özetle; doğal yaşamın korunması, hayvan refahı, kamu sağlığı ve özel mülkiyet hakları gibi nedenlerle kontrol altında olduğunu öğrendim. Bu amaçla, kısırlaştırma, sahiplendirme ve beslenme gibi çeşitli önlemler alınmakta imiş.
Elbette konu oldukça kompleks ama bir o kadar da basit. Farklı ülkelerde yaşanan tartışmaları görünce hayrete düşüyorum.
Kendisi ya da herhangi bir yakını bir köpeğin saldırısına uğramamış, bu acıyı ve travmayı yaşamayanlar için bazı öneriler gereksiz gelebilir ancak...
bu büyük bir sorun ve çözülmesinde yarar var.
Gördüğüm şu ki; Almanya azıcık farelere ve de az biraz vergilere katlanarak sokak hayvanı meselesini çözmüş görünüyor.
Köpek saldırıları kaynaklı acılar, kazalar, yaralanmalar ve ölümler olmuyor ya da çok istisnai bir şekilde oluyor.
Ne dersiniz buna değmez mi?
Bu sorunun cevabını karar alıcılardan ziyade galiba insanların vermesi gerekiyor!
Bir canın/bin canın kaybı, azıcık bir vergi/bedel ile önlenebilecekse neden olmasın?
"Vergiler bu kadar yüksek ve çokken bu nasıl mümkün olabilir?" seslerini duyar gibiyim; o zaman 10 numaralı Kendime Not da, ülkelerin vergilemedeki sıralamasına dair olsun, bir ezber daha bozulsun, ne dersiniz?