Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nda Sinopluların yüzde 77,7’si ‘mutluyum’ dedi. Peki nedir bu mutluluğun kaynağı? Cevabı Sinop sokaklarında aradık.
"Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Sinoplu Diyojen’in torunları, Türkiye’nin en mutlu insanları olduklarını ilan ettiler. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nda "Mutlu musunuz?” sorusunu cevaplayan Sinopluların yüzde 77,7’si evet dedi. Çoğumuzun depresyonlardan depresyon beğendiği bir dönemdeyiz. Bu haber hemen dikkatimizi çekti, atladık Sinop’a gittik.
İlk izlenim: Sinop her ne kadar çirkin yapılardan nasibini almışsa da, doğasıyla çok güzel bir şehir. Sahil şeridi harika, amaçlardaki yeşiller denizin mavisine karışıyor. Karakum, Akliman, İnceburun’un her biri şaheser.
TRAFİK LAMBASI YOK, KORNA YOK, TRAFİK DE YOK
Merkezin nüfusu 38 bin, toplam nüfus 250 bin. Kilometrekareye 35 kişi düşüyor, ferah ferah yaşıyorlar. Herkes de birbirini tanıyor. Kiminle konuşsak Sinop’un ne kadar güvenli olduğundan dem vuruyor. En sık tekrarlananlardan biri, kadınların burada sabaha karşı bile rahatça gezebildiği... 30 Mart seçimlerinde CHP yüzde 54.3, Ak Partiyüzde 37.4, MHP yüzde 6.3 oy aldı. İki dönemdir belediyeyi CHP yönetiyor.
Trafik lambası yok, korna yok. Zaten trafik de yok. Merkezde yaşayanlar neredeyse her yere yürüyerek gidiyor. Sinop’ta en çok ne gördün derseniz bir, yürüyüş yapan insanlar; iki, mantıcı derim. Sinop mantı cenneti. O mantıyı yiyenlerin tek çaresi yürümek! Sahil şeridi boyunca genci yaşlısı, ayağına spor ayakkabı giyen herkes yürüyor. Hem karbonhidrat hem de spor, malumu-âiliniz mutlulukla ilişkisi kanıtlanmış şeyler!
TÜRKİYE'NİN EN YAŞLI ŞEHRİ
Sinop’un, çevresindeki şehirlerden daha zengin bir kültür hayatı var. Bu farkın kaynağı olarak 1952-1992 arasında Sinop’ta görev yapan ABD Radar Üssü gösteriliyor. Türkiye’nin sayılı bienallerinden Sinopale’ün, bu yıl beşinci kez düzenlenecek. 25 Nisan’da Can Bonomo’nun vereceği konserin afişleri her yerde karşımıza çıkıyor. Geçen hafta sonu piknik festivali yapmışlar, ağustosta ise Sinop Caz Günleri’ni düzenleyecekler. Herkes Sinopluların bir aile gibi olduğunu anlatıyor. Hatta felsefeci Prof. Dr. Nermi Uygur, ‘Sinoplugiller’ diye bir isim takmış. Belki de mutluluk bu birlik fikrinden geliyordur. Gittikçe ayrışan, ruhen bölünen bir Türkiye’nin içinde en mutlu şehir olmanın sırrı bu "aile”dedir. Tıpkı Gezi Parkı’ndaki gençlerin onca gaz fişeğine rağmen "Mutluyuz” diye haykırmaları gibi...
Sinop’un nüfusunun bir bölümünü "buradan kopamayan” bürokratlar oluşturuyor. Emekli olduklarında gelip yerleşiyorlar. O nedenle de yaş ortalaması yüksek. Hatta Sinop Türkiye’nin nüfusu en yaşlı şehri. Depresyona girecek vakit yok! İlk iş Karakum’un tepelerine tırmanıyoruz. Karşımıza çıkan iki eşek ve üç köpek bizi bir tarlaya doğru götürüyor. Göz alabildiğine uzanan bir buğday tarlasına.... Denize bakan yamaçlar sapsarı çiçeklerle dolu. 31 yaşındaki Zeynep buranın çobanı. 35 büyükbaş hayvanı, 45 tavuğu var. TÜİK’in araştırmasından haberi yok çünkü ne gazete okuyor ne de televizyon seyrediyor. İşi çok, vakti yok. "Mutluyum” diyor, "Allaha şükür her şeyimiz var. Yeter ki sağlık olsun”. Dört beş yıl öncesine kadar elektriklerinin olmadığını, gaz lambası altında oturduklarını anlatıyor sonra. Elektrik de gelmiş, tamam. "Ablam Boyabat’ta yaşıyor” diyor, "Bana geçen gün dedi ki ‘Depresyona girdim’. Benim burada öyle bir fırsatım yok”.
KAFALAR KIYAK MIYDI?
Birkaç kilometre aşağı inip av yasağı nedeniyle tekneleri karaya çekmekle uğraşan balıkçıların yanına varınca farklı cevaplar alıyoruz. Kuyruk yağı ve motorin karışımıyla halatları yağlarken "yaşanacak yer burası, eyvallah” diyorlar. Ama onlara göre gençler işsiz, ancak emekliler memnun hayatından. Yusuf Karagülmez Samsunlu, 1980’den beri Sinop’ta yaşıyor. "Geldim ve kaldım burada” diyor. Arkadaşı Cahit Korkmaz ile hemfikir, insanın bir şehirde mutluyum diyebilmesi için ‘durumunun’ olması lazım ve onların yok.
Mutluluğu nasıl tarif ettiklerini soruyorum, Cahit Korkmaz cevap veriyor: "Şimdi beni 2000 TL geçindiriyorsa, bana 5000 TL versinler ben 100 yaşına kadar yaşarım. Paran varsa tatilin de olur, sağlığın da olur, huzurun da olur.”
Balıkçıların yevmiyesi 75-100 TL, maaşları 1200-1500 TL. Maaşla çalışanlar borcu olmadan yaşayabiliyor Sinop’ta. Ev kiraları 350-500 TL arasında. Mesafeler kısa, merkezde yaşıyorsanız ulaşım kullanma ihtiyacı yok denecek kadar az.
İNSANLAR ARASINDA UÇURUM YOK
Kendi hayatlarından şikayetçi olsalar da Sinop’un hakkını vermeden de edemiyorlar: "Ama bak burası birbiriyle dayanışan bir şehirdir. İnsanlar arasında uçurum da yoktur”. Başka yerde yaşayamayacaklarını da itiraf ediyorlar.
"O kadar da mutsuz değilsiniz anladığım kadarıyla” diyecek oluyorum, yüzleri ışıldıyor. "Bugün mutluyuz, çünkü işleri bitirdik. Akşama rakı sofrası var!” Tam bu sırada Sinop’un en kıdemli kaptanı çıkıp geliyor: Şükrü Gümüş, nam-ı diğer Habeş Kaptan. Çocukluğunda tekneden inmeyip güneşte cayır cayır yandığı için adı Habeş’e çıkmış. "Baksana şu güzelliğe” diyor önümüzde uzanan denizi gösterip, "Niye mutlu olmayayım? Denize doğdum ben. Babam da denizdeydi, dedem de”.
YALI KAHVE AYNI BEBEK ÜSTELİK ÇAY 75 KURUŞ!
Genç kuşak için en büyük sorun işsizlik. Çalışanların çoğu babalarından devraldıkları işlerde çalışıyorlar. 30 yaşındaki Gamze gibi. İstanbul’da okuyup memleketine dönmüş. Babasının akaryakıt, otomobil servisi firmasında çalışıyor. Aklı biraz İstanbul’da kalmış, Sinop’taki sosyal hayatı yeterli bulmuyor: "Üç yıl önce havaalanı açılınca biraz rahatladım”. Öte yandan İstanbul’da 500 TL’ye bodrum katında, burada ise 400 TL’ye deniz gören bir dairede oturduğunu da ekliyor. Bir de Sinop’un kapıları kilitlemeyecek kadar güvenli olduğunu... Bu sohbeti yaptığımız ofis 28 yaşındaki Cemal’in reklam ajansı. Mutluluğun formüllerinden birini kısa yoldan veriyor: "Burada kendine zaman ayırırsın. Yalı Kahve’nin bence Bebek’ten farkı yok, ama çay burada 75 kuruş. Onu da ödemeden kalkabilirsin”.
Onunla aynı yaşta olan arkadaşı Fatih de memnun hayatından. İstanbul’da okumuş ama şimdi kendi tercihiyle Sinop’ta yaşıyor:
"İstanbul’da yaşarken mutsuz suratlar görmekten bıktım. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Mutsuzluk bulaşıcı. Halbuki Sinoplular keyif adamıdır. Bu Sinop ataleti. Mesela bu sizdeki koca fotoğraf makinesi var ya, ben bunu bütün gün taşıyamam Sinoplu olduğum için... Ne de olsa Diyojen’in memleketi!”
LAF ARAMIZDA...
Sinop’a dair fısıltıyla söylenenler de var. "Laf aramızda” diye başlayan... Mesela memurlar dahil çarşambadan sonra kimsenin iş yapmadığı... Diyorlar ki "Devlet dairesinde işimiz varsa pazartesi, salı gideriz”.
Laf aramızda 22.00’den sonra içki satılmaması yasağı da işlemiyor burada. Bir iki uygulayan olmuş ama hemen tavsamış. Gezi Parkı olayları sırasında Sinop’tan neredeyse hiç destek olmamasını da biraz fısıltıyla anlatıyor buranın gençleri. Kayıtsızlıktan şikayetleri var.
TARZAN KEMAL YAŞASAYDI
Sinoplular’a atfedilen kayıtsızlık İnceburun’a kurulması planlanan nükleer enerji santrali için de geçerli. İnfial halinde olduklarını söylemek zor. Sinop’un Diyojen’den sonra çıkardığı en ilginç kişiliklerden biri olan Tarzan Kemal yaşasaydı, yine bu kadar tepkisiz kalabilirler miydi bilinmez. Tarzan Kemal Koca, bir ağanın oğluymuş. Evde çalışan kızlardan birine gönül vermiş, babası itiraz edince ‘tarzanlığa’ yatay geçmiş yapmış. Yaz kış şortla dolaşır, hiç arabaya binmez, bulduğu yere fidan dikermiş. "Çevreci” sözünü de hiç benimsememiş, "Ben doğacıyım dermiş. On yıl önce ölen Tarzan Kemal’in evinin müzeye dönüşeceği konuşuluyor.
MEYHANEYE GİDENE DE CAMİYE GİDENE DE KİMSE KARIŞMAZ
Sinop’un CHP’li Belediye Başkanı Baki Ergül bu yıl ikinci kez seçildi. 2004 seçimlerini bir oyla kaybetmiş olmasaydı, üçüncü dönemini kutluyor olacaktı. Makamında görüştüğümüz Ergül, Sinopluların neden buradan kopamadıklarını anlattı bize:
"Sahilimiz 170 km, bunun 50 km’si kumsal. Ormanımız bol. Eğitim seviyesi yüksek, üniversite sınavlarında hep ilk 10’a giriyoruz. Herkes birbirini tanır. Kim düşerse elinden tutacak birini bulur. Meyhaneye gidene de, camiye gidene de kimse karışmaz”.
Ne var ki Sinop’u bekleyen tehlikeye o da dikkat çekiyor: "Nükleer santrali her yerde tesis edersiniz ama böyle bir cenneti tesis edemezsiniz. Kimse bu yörede yaşayanlara santral istiyor musunuz diye sormuyor. Bir mühendis olarak nükleer santrale karşı değilim ama yerine karşıyım”.
"İnsanlar, insanlar, insanlar… Söyleyin onlara ampulleri açıp kapatmasınlar. Beş gitarım var. Evlenmeyi çocuk için istiyorum. Ben mutluyum. Türkiye’nin en mutlu ili de Dersim. İnsanlar, insanlar, insanlar… Söyleyin onlara ampulleri açıp kapatmasınlar...”
Durmadan bunları tekrarlayan 58 yaşındaki Celal Çelik’in adı üstünde: ‘Mahallenin delisi’. Yoksa ‘akıllılar’ için, Tunceli’de mutsuzluk bir yaşam biçimi. Kronik mutsuzluğun sebepleri muhtelif. BDP’li yeni belediye başkanına sorsanız, her şey ’1937-38 katliamı’yla başladı. Ondan önce Dersim inançları gereği doğaya, yıldızlara, güneşe tapan dert üstü, murad üstü insanların memleketiydi. Ne onun söyledikleri ne de ticaret odası başkanın savaş ve sosyal koşullar gerekçesi açıklamaya yetmiyor Mustafa Güler’in "Burası projektörler altında açık cezaevi gibi” tanımını. Öyle ya, benzer kötü koşullar ve savaş ortamı ülkenin başka kentlerinde de yaşandı, yaşanıyor.
BİZE MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZEBİLİR MİSİN TÜRKİYE?
Belki en iyisi filmi başa sarmak: Mutsuzluk nedir ve neden kötüdür? Cevaba giden ipucunu destursuz daldığım otelin lobisinde buluyorum: "Kim demiş mutsuzluk kötüdür diye? Bilinçli bir mutsuzluk iyidir bile. Bilinçli insan mutsuz olur. Mutlu şair, mutlu yazar duydunuz mu hiç? Babası vurulmamış olsa Yaşar Kemal, Yaşar Kemal olur muydu hiç? Normal bir insan evi, aşı olduğu zaman mutludur. Ama biz CD isteriz, sinema isteriz, tiyatro isteriz. Belki Urfalı, Batmanlı bilmez, belki sizin o mutlu Sinoplular da bilmez ama ben bilirim. 2006’da SSK’nin bütçeye yükü yüzde 5’ti. Şimdi yüzde 20. İşte bu beni mutsuz ediyor. Dersimlilerin siyasi duyarlılığı yüksektir. Keşke bütün Türkiye bizim gibi mutsuz olsa. O zaman belki bazı şeyler düzelir, bazı sorunlar çözülebilir” diyor otelin 47 yaşındaki işletmecisi Murat Kaya.
Onun söylediklerini işsizler kahvesinde otururken tanıştığım Cemal Sürgeç tamamlıyor: "Alevilik farkı var. Anadolu’nun başka şehirlerinde 80 yaşında bir dede ne yapar? Tespih çekip ölümünü bekler. Burada 80 yaşındaki dede her sabah gazeteokuyor. Cumhurbaşkanı kim olacak diye düşünüyor. Anladın mı şimdi hikâyeyi? Anladıysan meslek haneme de ‘müzmin mutsuz’ yaz o zaman.”
Taksi durağının çaprazındaki Düşünen Adam heykelinin yanından geçerken bunu soruyorum kendi kendime… Koca bir kent fazla okuduğu, fazla düşündüğü, fazla sorguladığı için mutsuz olabilir mi gerçekten? İşadamı Zülfü Doğan’a göre doğru yolda ilerliyorum, tam da bu nedenden: "Bize mutluluğun resmini çizebilir misin Türkiye? Devlet, iktidar tarih boyunca Dersimli’yi sorguladıkça, o da dönmüş kendisini sorgulamış. Çok sorguladığımız için mutlu olamıyoruz. Ne olursa olsun hep altında bir şey arıyoruz. Bu kadar ararsan da bulursun tabii…”
DERSİMLİ, GİTTİĞİ YERİ DE MUTSUZ EDİYOR
Tam şehrin dilini çözdüğünü zannederken, çakma sosyoloğun suratında tokat gibi patlıyor, ayakta duramadığı için elektrik direğine yaslanmış 72’lik Mustafa Akdoğan’ın sözleri: "Bir polis, durduk yere oğlumu sokak ortasında öldürdü. Ortada hiçbir şey yokken. Altı ay sonra saldılar adamı. Soruyorsun niye mutsuzsunuz diye. Başka sebep ister misin bunun üstüne?”
Gerisi çorap söküğü gibi sökün ediyor: "Dini inancımızdan dolayı mutsuz olduğumuzu söyleyenler var. Halbuki çok mutluyuz inancımızla. Biz inandığımız şeyden değil, inancımız hor görüldüğü için mutsuzuz” diyor Kamer Çatakçı. "Başbakan rencide ediyor. Hükümet umutsuzluğa sevk ediyor insanları. Nasıl Müslüman Kabe’yi görmek istiyorsa, bizim yaşlılarımız da Düzgün Baba’yı, Munzur Baba’yı ziyaret edebilmek istiyor. Asıl travma köy boşaltmaları” diye ekliyor köyü boşaltılmış 58 yaşındaki köylü Ali Doğan. Ona göre sorunlar burada bitmiyor, buradan Elazığ’ın, İstanbul’un varoşlarına taşınıyor. Dersimli, gittiği yeri de mutsuz ediyor.
DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ
O ‘Hoşçakalın’ hepimize. Ailesine, arkadaşlarına, komşularına, öğretmenlerine, bana, size… Daha 15 yaşındaydı ama ona sorsanız dünya, artık omuzlarının taşıyamayacağı kadar ağırdı. Okuldan çıktı. MOBESE kayıtları şahit, hiç acele etmedi. Sakin sakin Mavi Göl istikametine yürüdü. Suyun kenarına vardığında önce çantası koydu çakılların üstüne. Sonra cep telefonunu. Çantadan günlüğünü çıkardı, belki son bir şeyler daha yazacaktı. Vazgeçti, defterden bir yaprak kopardı ve kağıda "Hoşçakalın” yazıp yanına bıraktı.
Bakın şimdi hırkasını çıkarıyor. Ha deseniz durduracağız: Yapma be Sinem. Yapma be deli kız! Oyun, şaka değil bu, Fırat senden daha deli, daha evvel nicelerini aldı, bırakmadı. Bir yakışıklı delikanlı mı? Daha nicesi çıkacak önüne. Para mı, pul mu, okul mu? 15’inde neyin vazgeçişi bu… Elazığ emniyetinin dalgıçları soğuk bedenini bulduklarında, o çocuk aklıyla, dayanılmaz sandığı mutsuzluğuna son vereli üç gün olmuştu.
Ne asker, ne polis, ne işçi, ne aşçı… Tunceli’de de her yerde olduğu gibi en mutsuz olan, en çok intihar edenler yine kadınlar. Yine de en umutlu onlar. Babası hapisten üç gün önce çıkan 19 yaşındaki Tijda Öncü de, şehrin hızlı siyasilerinden avukat Fatma Kalser (44) de, esnafın sevilen ablası Hatice Kılıç (42) da kabul etmiyor üstlerine vurulan mutsuz damgasını: "O sizin dediğiniz ruh halimize bağlı. Mutluyuz biz, niye mutsuz olalım? Doğamız harika, hoşgörülüyüz, samimiyiz. Gecenin 12’sinde sokaklarında rahatça dolaşabildiğin bir yer burası. Kimse kıyafetine karışmaz, rahat ve özgürsündür.”
Ablaları bunları söylerken Sinem o kağıda "Hoşçakalın” yazalı daha bir hafta olmuştu. Öyle yazdın diye sen gidince hoş mu kaldık be deli kız?
Fatma Kalser (44) Avukat
Mutlu olduğumuz tarafları daha fazla. Neye göre mutlu? Neye göre mutsuz? Bu coğrafyada yaşamak başlı başına mutluluk kaynağı.
Tijda Öncü (19) öğrenci
Gecenin 12’sinde rahatça sokaklarında dolaşabildiğin bir yer burası. Kimse kıyafetine karışmaz, rahat ve özgürsündür. Doğası da harika.
Hatice Kılıç 42) Esnaf
Yok kabul etmiyoruz bu mutsuz damgasını. Mutluyuz biz, niye mutsuz olalım. Doğamız harika, hoşgörülüyüz, samimiyiz. Zülfü Doğan (53) İşadamı
Mutluluk bize Abidin’in çizmesi gereken bir şey. Bize mutluluğun resmini çizebilir misin Türkiye? Beklentimiz yüksektir bizim. Çok sorguladığımız için mutlu olamıyoruz. Devlet Dersimli’yi sorguladıkça o da dönmüş kendisini sorgulamış. Hep altında bir şey ararız. Bu kadar ararsan bulursun tabii.
Mustafa Akdağ( 72) Şoför
Oğlum sokak ortasında durduk yere polis tarafından öldürüldü. Altı ay sonra saldılar adamı. Soruyorsun niye mutsuzsunuz diye. Başka sebep ister misin bunun üzerine?
Cemal Sürgeç (46) Meslek: mutsuz
Tunceli’nin özgün koşulları var. Alevilik farklı. Anadolu’nun bir başka şehrinde, mesela Cizre’de ya da şu en mutlu olan il Sinop’ta mesela, 80 yaşında bir dede ne yapar? Tespih çekip ölümünü bekler. Burada 80 yaşındaki dede her sabah gazete okuyor. Cumhurbaşkanı kim olacak diye düşünür.
Yusuf Cengiz (57) Tunceli Ticaret Odası Başkanı
Mutsuzluğun kaynağı barış sürecinin tıkanmış olması. Çatışma ortamı tekrar olur mu endişesi var insanlarda.
Kamer Çatakçı (62) Serbest meslek
Bize dini inançlarından dolayı mutsuz diyorlar. Halbuki çok mutluyuz inancımızla. Biz inancımız hor görüldüğü için mutsuzuz.
Ali Doğan (58) Köylü
Asıl travma yüzlerce köyün boşaltılmış olması. Müslüman nasıl Kabe’ye gitmek istiyorsa, bizim yaşlılarımız da Düzgün Baba’yı, Munzur Baba’yı ziyaret edebilmek istiyor. Başbakan rencide ediyor, hükümet umutsuzluğa sevk ediyor insanları. Sorunlar burada da bitmiyor, buradan Elazığ’ın, İstanbul’un varoşlarına taşınıyor. İşte bu yüzden intiharlar bu kadar yaygın. Gittiği yeri de mutsuz ediyor. Sinop mutluymuş. Bu da sahte, bence gerçeği yansıtmıyor.
Murat Kaya (47) Otel işletmecisi
Tunceli insanı bilinçli. Siyasi duyarlılığı yüksek. Urfalı bilmez, Sinoplu bilmez, ben emeklilik katsayımın üç buçuktan bir buçuğa indirildiğini bilirim. 2006’da SSK’nın bütçeye yükü yüzde 5’ti, şimdi yüzde 20. Bu beni mutsuz ediyor işte. Belinçli insan mutsuz olur. Mutlu şair, yazar duydunuz mu hiç? Yaşar Kemal’in babası vurulmasa Yaşar Kemal olur muydu? Normal bir insan evi, aşı olduğu zaman mutludur. Biz CD isteriz, sinema isteriz, tiyatro isteriz. Siyasi eğilimlerimizle kapitalizmin gerçekleri de çatışıyor. Birbirimizi yeriz ama yabancılara karşı en hoşgörülü yer burasıdır. Tunceli’de kavga etsen, insanlar yabancının tarafında yer alırlar. Bu kadar hoşgörülü toplum kötü gösterilince de mutsuz hissediyor. Sonra kim demiş ki mutsuzluk ille de kötüdür diye? Dünyanın gidişinden, kapitalizmin kurduğu düzenden bilinçli mutsuzluk iyidir. Keşke bütün Türkiye bizim gibi mutsuz olsa. O zaman belki bazı şeyler düzelir, bazı sorunlar çözülebilir.