Yaşlı adam hiç çıkmadığı odasında öfke nöbeti geçiriyordu adeta. Elleri sürekli titriyordu. Karşısında korkuyla duran adamlarına bağırıyordu: 'İnsanlar perişan olursa olsunlar, tek bir gözyaşı bile dökmem onlar için. Kavgaya devam edeceğiz.'
Girdiği savaşı kaybetmişti ve teslim olmaktan başka bir şansı yoktu aslında. En yakınındakiler ona yalvarıyordu, bu savaşı bitirmez ve teslim olmazsa milyonlarla ifade edilen sevenleri perişan olacaktı.
Reddetti. Tüm teklifleri reddetti. Reddettiği gibi sürekli hücum etmeyi, savaşmayı, saldırmayı emrediyordu.
Ona yıllardır inanmış adamlarından biri şöyle dedi arkadaşına: 'Tüm gerçeklik algısını yitirmiş, var olmayan güçlerden bahsediyor'. Bunu yaşlı adamın yüzüne söylemeye kimse cesaret edemedi.
Cesaretini toplayan bir kurmay şöyle diyebildi: 'Efendim bulunduğumuz şehri, mevzii ve cepheyi savunalım ama etrafımızda bulunan üç milyon sivil var onların hayatı tehlikede.' Yaşlı adam titreyen yüz kaslarıyla acımasızca baktı : 'Son derece soğuk kanlı olmalıyız, enerjimizi sivil denen güruha harcayamayız. Bu savaşta sivil yoktur'.
Küçük yaşlarda ailelerinden alınan ve birer makine gibi yetiştirilen çocuklar, gençler, olgun yaştaki insanlar bu yaşlı adamın 'direnecek ve savaşacaksınız, göreceksiniz her şey iyi olacak' sözüne gönülden inanıyorlardı. Aslında perişan olacakları bir kavgaya giriyorlardı. Yıllardır başarıdan başarıya koşmuş, kurduğu imparatorluk hem korku hem de hayranlık yaratmış bu yaşlı adamın inadından milyonların hayatı mahvolacaktı.
Fakat herkesin gördüğü ama sadece yaşlı adamın görmeyi reddettiği bir gerçek vardı: Yıllarca, büyük emeklerle kurulmuş bir imparatorluk çöküyordu. Çökerken beraberinde yüzbinlerce, milyonlarca hayatı da beraberinde yok ediyordu.
Ona bağlı kişiler arasında ayrılmalar ve kavgalar başlamıştı. Savaşı kaybettik, daha fazla insan hayatı yok olmasın diyenlerle, yaşlı adam gibi direnmekten yana olanlar şeklinde ikiye ayrılmışlardı. Direnelim diyenler, ' O bizim liderimiz, her şey iyi olacak diyor, bir bildiği var, neden yalan söylesin' diyorlardı. Karşı taraf ise acı gerçeği: 'Evli değil, bir ailesi, çocukları yok, kaybedecek neyi var?'.
Yaşlı adam onu terk edenleri hainlikle, şerefsizlikle, alçaklıkla suçluyor ve ağır hakaretlerde bulunuyordu. Bir kısmını hapse attırdı, bir kısmını kurşuna dizdirdi.
Bir gün acı gerçeği gördü ve savaşı kaybettiğini anladı. Ancak kaybetmesinin sebebini ona yıllarca yanlış bilgi getiren, yanıltan, ihanet adamları olduğunu söyledi.
Üstün yetenekleri, zekası, stratejik aklı sayesinde tüm dünyayı fethedecek güce sahip olduğuna inanıyordu. Herkes onun askeri, istihbarat, propaganda, eğitim, sanayi alanlarında mucizeler yaratan işler yaptığını kabul ediyordu. Ancak ruhu ve egosu herkesten çok farklı bir insandı.
Hiç çıkmadığı sığınağında kendisine bağlı adamlarıyla beraber hayatına son verdi. Onun inadı yüzünden milyonlarca insan yaşamını yitirdi.
Ölünceye kadar yanından ayrılmayan, onunla ölmeye karar vermişken son anda bundan vazgeçen özel sekreteri Traudl Junge yıllar sonra şöyle bir itirafta bulundu: 'O canavar tabiatın farkına varmadığım, nasıl bir şeye bulaştığımı anlamadığım için, ona her zaman 'evet' dediğim için kendimi affetmeyeceğim.'
..../...
Bu harika filmi muhakkak izleyin: 'Der Untergang' (Çöküş). 'Bir millet çöküşünü bekliyor'. Hitler'in son günleri. Yönetmen: Oliver Hırschbigel.
Twitter.com/alinurkutlu