Japonlar okul bahçesindeki o yılankavi sırada nasıl da su bekliyor diye şaşırdık ya. Sadece biz değil, bütün dünya hayranlıkla izliyor onları. 9.0’luk deprem, tsunami ve radyasyon. Bir volkanik patlama eksik. Ama panik, telaş, yağma yok. Sadece sessiz bir yeis ve tevekkül var
Liberya’da Charles Taylor gerillalarının, bastıkları köylerde kapitone sabahlık ve sarı bukleli peruk yağmalamışlıkları vardır.
Çıplak gövdesinde çaprazlama uzun namlulu silahı, üzerinde galiba pembeydi naylondan kapitone sabahlık, kafasında peruk, 32 dişiyle gülen Liberyalı gerilla. O fotoğraf gözümün önünden gitmez.
Zaten böyle bir şeydir yağma. Yoklukta, kıtlıkta, afette ve savaşta ille de ihtiyaçlarla ilgili değildir. Mesela Kırgızistan’daki gibi, delikanlı halinle vitrin camından dalıp kadın kürkü aşırmaktır. Depremde yerle bir olan, elektriksiz ve susuz Haiti’de, dükkânlardan otomatik çamaşır makinesi çalmaktır. Arjantin’deki mali krizde, kitleler halinde kasapları soyup soğana çevirmektir. Katrina vurgunu yemiş New Orleans’ın sel suları üzerinde çöp bidonları ve şişme yataklara binip ya da forkliftlerle evlerden, dükkânlardan blue-jean, tenis ayakkabısı, TV ve silah yağmalamaktır.
Felakette vakur olmak zordur. Hele Japonya’daki gibi 9.0’luk deprem, tsunami ve nükleer tehlike yaşadıktan sonra. Ama orada tek bir yağma vakası yok. İsyan ve panik yok. Sadece içe akıtılan derin bir keder var. Market, manav önlerinde sabırla bekleyen insanların uzun kuyrukları var.
Peki Japonlar neden böyledir? Hadi diyelim ki arsızlıktan değil, açlıktan da iki yasak lokmaya uzanmaz mı insanın eli?
Okul bahçesinde su kuyruğunda bekleyen afetzedelerin resmini görünce uzmanlara sorduk. Dediler ki, birbirlerine olan saygılarından. Öyle yetiştirilmişler, sırayı bozarsa, hak çalarsa, ‘Dağıtım var hücum edeyim’ derse, utanır. Kendini rezil rüsva hisseder.
Hepsi doğru ama bir de sistemle ilgili yanı var meselenin. İnsanlara dürüstlüğü telkin eden kanun düzeni, polis kuvveti ve ilginçtir organize suç örgütü Yakuza ile ilgisi var.
HAVUÇ VE SOPA
Japonlar, belki dünyadaki herkesten daha dürüsttür. Çünkü karşılığında büyük ödül vardır. Diyelim ki yolda cüzdan buldun. Polise götürüp verdiğin takdirde, cüzdan bedelinin yüzde 20’sini ödül olarak alırsın. Altı ay içinde sahibi çıkmazsa, cüzdan senin olur. Cüzdanı en baştan polise götürmediğin ve yakalandığın takdirde, 10 yıla kadar hapis cezası yiyebilirsin.
Bu düzen küçük yaştan itibaren bütün Japonlara öğretilir. Çocuklar yerde madeni para bulsa hemen polise götürür. Ve tabii ciddiye alınır.
Polisi bulmak için çok uzağa gitmek gerekmez. Onlar her yerdedir. Sokaklarda devriye gezer, ahali ve esnaf ile gevezelik ederler.
"Koban” dedikleri, büyükçe kiosk tarzı polis noktalarında nöbet tutarlar. Kobanlar arası da yürüme mesafesidir. Bir ankete göre halkın yüzde 95’i en yakın kobanın yerini bilir. Halkın yüzde 14’ü de kobandaki polis memurunun adını bilir. Polis maaşı dolgundur, düşük kirayla lojmanda yaşarlar. Memleketi afet vurunca da göz açtırmaz o polis. Devriyeye devam eder.
Şimdi deprem üstü tsunami geldi ya, polisin yanı sıra Yakuza da sokaklarda devriyedeymiş. Bu bilgiyi veren kişi, Tokyo’da yaşayan Amerikalı bir gazeteci. "Tokyo Vice” diye kitap da yazan Jake Adelstein, Yakuza bünyesindeki üç büyük organize suç örgütünün, tsunami sonrası asayişi koruma görevi üstlendiğini söylüyor.
Yamaguçi-gumi, Sumiyoşi-kai ve İnagawa-kai adlı bu üç çetenin elemanları, afet bölgelerinde düzeni korudukları gibi afetzedelere yardım da götürüyorlar. Sumiyoşi-kai, ülke çapında 40 ton insani yardım dağıtmış. Gruplardan biri, evsizler ile ülkede mahsur kalan yabancılara Tokyo’daki ofisinin kapılarını açmış. Çünkü kriz anında, Yakuza, sivil vatandaş ya da yabancı farkı kalmaz, hepsi aynı geminin insanları olurmuş.
Bir yandan sokaktaki sıradan vatandaşı dürüst birey yapmak için havuç ve sopa politikası, diğer yandan haraç, fuhuş ve uyuşturucu trafiğinden vurgun yapan mafya.
Tuhaf ülke Japonya. |