Avrupa’yı ortaçağda bir karabasan gibi saran bu dogmatik yaklaşım tarzı sonunda cadılık gibi saçma sapan bir saplantıyı toplumsal bir teori düzeyine kadar taşımıştı. Avrupa’nın bu beladan bu saplantılardan kurtulması dinde reformun getirdiği aydınlanma çağıyla oldu. Oysa ortadoğu, tam tersine başlangıçta bilime yönelik bir yapı taşırken iş fizik bilimlerden sosyal bilimlere dönmeye başlayınca analitik yaklaşımı terk ederek kabuller yaklaşımına döndü. Ortadoğuda bu yapıdan çıkışa yönelik ilk ve tek adım Mustafa Kemal Atatürk hareketidir. Onun da tamamlanamadığı bugünlerde çok daha net bir biçimde görülebiliyor.
Analiz yapamayan insanlar senteze de varamazlar. Yani bütünü göremezler. Hep bölük pörçük parçaları görür ama resmi bir türlü bütünleyemezler.
Analitik düşünceye nasıl ulaşılır? Asıl konumuz bu sorunun yanıtını verebilmek. Çoğu insan matematik çalışmanın analitik düşünme yeteneği kazandırdığı düşüncesindedir. Eğer bu görüş doğru olsaydı bizim insanlarımızın analitik düşünce yapısına sahip olması gerekirdi. Çünkü bizim çocuklarımıza üniversite giriş sınavları da hedef alınarak en çok matematik ve fen bilimleri öğretiliyor. Okullarda, kurslarda, dershanelerde hep bu derslere ağırlık veriliyor. Ama sonuçta Çinlilerin birinci olduğu analitik matematik yarışmasında bizim çocuklar sondan ikinci oluyorlar. Çünkü uluslararası sınavlarda ezber dışı sorular soruluyor. Formülü yazmak yetmiyor, oradaki filanca harfin ne anlam taşıdığını da yanıtlamak gerekiyor. Bizimkiler formülü herkesten önce yazsa da harfin anlamı konusunda takılıp kalıyorlar.
Analitik düşünme yeteneğini geliştirmenin çok basit bir yolu var: Polisiye roman okumak. Polisiye romanlarda dedektif iz sürer. Ve bunu yaparken sürekli akıl yürütür, ipuçlarını birbirine bağlar, sorular sorar aldığı yanıtları değerlendirir. Bu açıdan Arthur Conan Doyle’un detektifi Sherlock Holmes, Agatha Christie’nin detektifleri Hercules Poirot ve Miss Marple, Maurice Leblanc‘ın kibar hırsızı Arsene Lupin ideal tiplerdir. Akıl yürütmenin duygularla karıştırılması ve bir beceriksizlik karmaşasına dönüşmesi konusunda en eğlenceli tipleme ise sinemada Peter Sellers’ın canlandırdığı Müfettiş Clouseau’dur.
Matematik ve fen bilimleri derslerim ortaokul ve lisede iken zayıftı. Ama edebiyat, felsefe, mantık, psikoloji ve sosyolojiye düşkündüm. Sürekli roman okur, felsefe denemelerini incelerdim. O arada bir yandan da polisiye romanları okurdum. İyi kötü analitik düşünme yeteneğine sahip olduğumu sanıyorum. Ve bunu fen bilimleri çalışmaktan çok, polisiye roman okumaya olan düşkünlüğümden kaynaklandığı kanısını taşıyorum. Özellikle Sherlock Holmes romanları ve Agatha Christie romanlarının bende analitik düşünme yeteneğini geliştirdiğini sanıyorum.
Bugünlerde elimde Ransom Riggs’in yazdığı Sherlock Holmes El Kitabı adlı kitap var. Kitabı okurken bu düşüncem daha da pekişti. O zaman anladım ki ben bu tür kitapları okurken detektifle birlikte düşünmüş, merak etmiş, aramış ve bulmuşum.
Türkiye’de polisiye roman edebiyatı, analitik düşünme eğiliminin gelişmeyişine paralel bir gidişat izlemiş ve yaygın bir gelenek haline gelememiş. Geçmişte tek tük denemeler olsa da bizim edebiyatımıza yerleşmiş değil bu tür. Bu konuda son yıllarda bazı gelişmeler oldu. Ahmet Ümit bu alana derin bir soluk getirdi. Polisiye olmayan kitaplarında bile tıpkı polisiye romanmış gibi analitik düşünmeye ışık tutacak adımlara yer verdi hep.
Televizyonda şu sıralarda Galip Derviş adlı bir dizi oynuyor. Galip Derviş, aşırı titiz, simetri takıntıları olan ama olay yerinde inceleme yaptığında neler olup bittiğini çıkarabilen bir analist. Hiç kimsenin görmediği ayrıntıları görebiliyor ve oradan giderek neredeyse bire bir tutacak tahminler yaparak olayın oluşunu, hatta geçmişini ve suçluyu tanımlayabiliyor.
Günümüz düşüncesi böyle olmak yani iyi bir gözlem yeteneğine kavuşmak ve sürekli sorgulamak zorunda. Aksi takdirde çevrede olup biten birçok olayı sadece seyretmiş olarak kalabiliyor insan.
Bana analitik düşünce yeteneği nasıl geliştirilir diye soranlara verebileceğim en iyi yanıt Sherlock Holmes maceralarını ve Agatha Christie’nin romanlarını okuma öğüdü oluyor. Bir şey daha var doğal olarak. Ki o analitik düşünmeden çok varılan sonuçları değerlendirmek ve belki doğru bir senteze ulaşabilmek için çok önemli: Her türlü değer yargısından ve ön kabullerden kurtulmak. İnsan ön kabulle veya değer yargısıyla başladığı bir sorgulamada doğru sonuçlara varamaz.