1929 Büyük Buhranı ve 2008 Küresel Finans Krizi gibi. Devletin ekonomide düzenleyici ve denetleyici rolünü hep savunmuş olan iktisatçılar kanadı, önünde sonunda haklı çıksalar da, krizin sebep olduğu insani maliyet nedeniyle, haklı çıktıklarına da mutlu olamadılar.
2. Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş'ın başlangıcında, küresel ekonominin tek ayakta kalmış ve neredeyse dünya ekonomisinin yarısına hakim olan ABD, kendi hegemonyasında yeni bir küresel ekonomik düzen oluştururken, Uluslararası Para Fonu'na (IMF) da 'liberal ekonomi politikaları'nın bayraktarlığı rolü verildi ve IMF bu rolünü 2008'deki son küresel finans krizine kadar ödünsüz götürdü.
Son küresel kriz, IMF'in 'ölçüsüz ve ödünsüz' liberal ekonomi duruşuna ciddi bir darbe oldu ve işte o zaman, ilk kez kuvvetli bir sesle, Fransız IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn IMF'in 'liberal' politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini dillendirdi. Kahn'ın, bu sözleri nedeniyle, bir 'skandal' komplosu ile görevinden uzaklaştırıldığı iddia edilse de, IMF'in 'neoliberal' politikalarının sorgulanması adına 'Pandora'nın Kutusu' artık açılmış durumda.
LAGARDE: 'BÜYÜME İÇİN ALT YAPI YATIRIMLARINA AĞIRLIK VERİLMELİ'
Kahn'ın, kendi zafiyetlerinin kurbanı olması sonrasında, Fransa'nın dönem başkanlığı henüz dolmadığından, onun yerine Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde IMF Başkanlığı görevini üstlendi ve Kahn'ın eleştirilerini o da sürdürdü. Bugün, küresel finans krizi patlak vereli 6 yıl geride kalmışken, IMF'in bir zamanların 'bütçe harcamalarını kıs ve kamuda reel ücretleri dondur' söyleminin rafa kalktığını görmekteyiz. Yani, IMF 70 yıllık 'neoliberal' politika önerilerinin bir kısmını rafa kaldırmış durumda ve tersine 'ülkeler altyapı yatırımlarına ağırlık vererek, büyümelerini desteklemeli' diyor.
Yani, onlarca yıl devletin ekonomide bir rolü olmaması gerektiğini savunmuş olan IMF, şimdi devletin düzenleyici ve denetleyici rolü ile, bütçe dengeleri bozulmadan, kamu yatırımları ve sektörel teşviklerle, ülkelerin ve dünya ekonomisinin 'vasat büyüme'den kurtarılmasını artık savunuyor.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın da katıldığı IMF'e bağlı Uluslararası Para ve Finans Komitesi (IMFC) toplantısından ise, dengesiz ve zayıf bir iyileşme gösteren küresel ekonomiyi tehdit eden risklerin arttığı uyarısı çıktı.
Daha güçlü büyüyen, dengeli ve istihdam zengini bir küresel ekonomi için yapısal reformlara öncelik verilmesi gerektiği çağrısı yapılırken, Türkiye'nin dünya ekonomisinin ortalama büyümesinin altında kalmadan büyümesini sürdürürken, aynı zamanda enflasyon ve cari açığını da kontrol altında tutmaya çalıştığını gözlemliyoruz. Bölgesindeki sıcak çatışmalara ve bu derece yoğun bir mülteci akınına rağmen, kamu mali disiplinini koruyup, cari açığı küçültmeye devam edip, aynı zamanda önemli sayıda gelişmekte olan ekonomiden daha yüksek bir büyüme gerçekleştirmek, Türkiye'nin başarısı açısından hafife alınacak bir konu değil.
FED FAİZ ARTIRIMINI GECİKTİREBİLİR
Dünyanın ve Türkiye'nin yoğun gündemine bağlı olarak, basında yeterince yer bulamayan IMF-Dünya Bankası sonbahar toplantılarından, küresel ekonominin geleceği açısından hayli sıkıntılı bir tablo çıkınca, ABD Merkez Bankası (FED) yetkilileri bu tabloya kayıtsız kalamayacaklarını belirterek, faiz artırım kararının 2015 sonuna kayabileceği sinyali verdiler. Küresel anlamda 'vasat büyüme' moralsizliği petrol fiyatlarını aşağı çekiyor ki, bu durum Türkiye'nin cari açık ve enflasyon sorunu açısından olumlu; FED'in faiz artışını ertelemesi de olumlu. Kazanacağımız bu kıymetli zamanı, mikro reformları hızlandırmak adına, aman iyi değerlendirelim.